BÖLÜM 52 | KAYIP

129 28 7
                                    

Finale son 3 bölüm•

Keyifli okumalar...

¤

Dün Blackhole'e dair daha fazla şey duyup düşünmek istemediğimden pek fazla meşgul olmamıştım fakat haftanın ilk iş gününde sabahın ilk ışıklarıyla içim dışım Blackhole olmuştu.

Medya çalkalanıyordu.

Hangi kanalı çevirsek, hangi tartışma programına baksak, hangi sosyal medyayı kullansak ilk üç harfi dışında mimlediğimiz isimler ve yürüttüğü meslekleri tüm dünya basınının dilindeydi. Medyada bir kaos hakimdi. İsimlerin ve suçlarının açığa çıkmasıyla medyayı kendine güç kabul gören mağdurlar ise röportajlar için kanalların isim listelerine dahil olmuş, tartışma programlarınca bir şikayet hattı sistemi kurulmuştu.

Tüm hepsi bir gecede meydana gelmişti.

CIA ve Sean'ın eyaletin dört bir yanında beni aradığından emindim ama tedbirimi aldığım için şu an onlara kafa yormak yerine zaferimizin tadını çıkarmak istiyordum.

Dün 19.37'de halkın adaletine sunduğumuz suçlular bir takım hukuka değer veren gerçek savcıların haklarında açtıkları kamu davalarıyla ilk darbeyi yemeye başlamışlardı. Kendisi ciddi bir tehdit olarak ele alınsa da gündemin başında John McNally değil Massachusetts'in bir gecede kayıplara karışan Valisi Kinglesy vardı. Koltuğuna oturmak için verdiği rüşvetler, üstünü kapattığı cinayetler, yolsuzluklar.. hepsi ifşa olmuştu ve adam ortalıklarda yoktu. Kendisi beni pek ilgilendirmiyordu fakat dosyayı kendisi için istediğini ve teşkilata gelip sürekli durum raporu aldığını hatta birebir Sean'a emirler verdiğini biliyordum ve o adamın bunca uğraşının benim ve ekibin sayesinde çöpe gitmesinden memnuniyet duyuyordum. Kinglesy'in başı beladaydı.. fakat gündem sadece ondan oluşmuyordu. Henry ve iki dostunun oluşturduğu dosya, yoğunluğu Massachusetts olmak üzere Amerika'nın diğer eyaletlerine hatta başka ülkelere de sıçramıştı. Brezilya, Almanya, Meksika, Kanada , Afganistan ve Türkiye'den isimlerde mevcuttu ama henüz onlardan belirgin adımlar atılmış değildi. Yine de Fatih'in yüzünün güldüğünü görüyordum. Her zamankinden daha başka bir gülüş.

Dün akşam nereden bulduğunu anlamasam da bu sabah kahvaltıda ocağın üzerinde gördüğüm çaydanlıkla adamın gelirken çantasına çaydanlığını ve çayını da sıkıştırmayı ihmal etmediğini görmüş olduğum Fatih, elinde küçük cam bardağıyla dünden itibaren bozmadığı vizyonunu sürdürmeye devam ederek haberlerin karşısından ayrılmıyordu.

"Ne görmeyi bekliyorsun?" dedim elimde kahvemle yanına oturduğumda. Gözlerini ayırmadığı ekranda isim listeleri kayıyor ve haber sunucuları böylesi büyük bir çatlağın nasıl olduğunu, bu listeleri basına kimin lanse ettiğini ve Başkan'ın hareketinin ne yönde olacağını konuşuyorlar, Fatih'de kulak kesilmiş onları dinliyordu. "Bir ismin akibetini bekliyorum." dedi. Her zamankinin aksine sakindi ve de ciddiydi.

"İntikam almak istediğin için bu şansı kaçırmayacağını söylediğin kişiyle aynı kişi mi bu isim?"

Başını bir an çevirip ufak çapta şaşkınlık yaşamasının ardından dudakları keyifle kıvrıldı Türk'ün. "Unutmamışsın.." dedi takdirle. "Gerçi hafızan iyiydi değil mi senin.." Kaşlarımı sorarcasına kaldırdığımda devam etti. "Steve hiçbir şeyi unutmadığına dair ufak bir serzenişte bulunmuştu da bir zaman önce.."

"Eminim yapmıştır" dedim gülerek. Sanıldığının aksine erkekler kadınlardan daha çok dedikodu yapıyorlardı. Sahi.. kahvaltıdan sonra görmemiştim Steve'i. Etrafa bir göz atıp nerede olduğunu aradığımda Martin'le beraber dışarıda, açık havada buldum kendisini. Bugün herkes kendi halinde takılıyordu zaten. Kato ve Drew büyük bir ortak nokta bulmuş, bilgisayar oyunlarıyla giderek kaynaşırken Yea-seul kahvaltıya Martin'in zoruyla katılmış, yapar yapmaz da uykusuz olduğunu söyleyerek üst katta onlara ayırdığımız odaya dinlenmeye geçmişti. Bunca kişinin içinde gündemle en çok ilgilenen Fatih'ti, benden bile çok.

STAJYERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin