BÖLÜM 49 | KABUS

163 29 11
                                    

Hem beklenen hem de uzun mu uzun bir bölüm.. keyifli okumalar...:)

Vera yıllardır evin bakımı ve hizmetinden sorumlu emektar aileye gelmelerine gerek olmadığını söylediğinden kahvaltıyı hazırlamak için erkenden kalkmıştı. Uyuduğumu sandığından sessiz olmaya özen gösteriyordu fakat ne kadar az uykuya ihtiyacım olduğumu şimdilik bilmesine gerek yoktu. Steve'le ondan habersiz yaptığımız işleri bilmesine gerek olmadığı gibi.

Martha's Vineyard'da erken saatlerde başlayan gün her ne kadar sakin görünse de Steve ve benim için gecenin esintilerini taşımaya devam ediyordu. Masada karşımızda oturan Vera iştahla kahvaltısını yaparken her zaman ilgi isteyen Finn'i sevmek için yan tarafına döndüğünde sağ tarafımda oturan Steve elindeki telefonunu masanın üzerine bırakıp başını çevirmeden kulağıma fısıldadı. "Fatih havaalanına inmiş. Üç saate burada olurlar." Onu sessizce onayladığımda son bir kez Finn'in başını okşayan Vera ışıldayan kahveleriyle yüzünü bize dönmüştü. "Pazar sabahki gerginlikten sonra asla bir araya gelemeyeceksiniz sanmıştım fakat şu an bir çift olduğunuz için ne kadar mutluyum bilemezsiniz çocuklar."

Biliyorduk aslında. Vera tüm duygularını açık şekilde yaşayan bir kadındı ve kıvrılan dudaklarının dışında parıldayan gözbebeklerinden bile ilişkimizden ne kadar memnun olduğunu görebiliyorduk. Gururu, sevinci ve mahcubiyetiyle "Burada olmaktan ve sizi böyle yan yana görmekten de çok memnunum ama keşke baş başa gelseydiniz" dedi kadın. "Beraberliğinizin tadını çıkarmak varken çevrenizdeyim sürekli."

Steve oynadığımız oyun yüzünden bir miktar suçluluk duygusuyla sessizlik içinde kahvaltısına devam ederken "Böyle düşünmene hiç gerek yok, bizimle olduğun için mutluyuz Vera." dedim. "İtiraf ediyorum, uzun zamandır bu kadar keyifli vakit geçirmemiştim." Hatta daha önce hiç bu kadar normal ve huzurlu hissetmemiştim.

"Bunu duymak çok güzel ama umarım beni üzmemek için yalan söylemiyorsundur Aryana?" dedi Vera ufak bir şüpheyle. Sözleri beni güldürürken masanın üzerine doğru eğilip bir sır veriyormuş gibi fısıldadım. "Ben çok yalan söylerim ama merak etme, bu onlardan biri değil."

Şaka sandığı dürüstlüğüm Vera'ya kahkahalar attırırken "Umarım bu da bir yalan değildir" dedi Steve tebessümle. Sesini kesmesi için dirseğimle boşluğuna hafifçe vurduğumda ise "Ahh!" nidasıyla yalancı bir acı sesi çıkarıp elini üstüne kapattı. "Vahşi kadın!"

"Bay Steveee.."

Elini az önce dürttüğüm boşluğundan çekip dirseklerini tabağının önünde kalan dar alana sıkıştırdı. "Bay Steve?" dedi kaşının birini alayla büküp. "Neden birdenbire Bay Steve oldum şimdi? Steve varken, Lordum varken.." Gözlerini gözlerimden ayırmadan yüzünü yaklaştırdı aniden. "...Sevgilim varken?"

Ah yine mi.. O kadar çok mu hoşuna gitmişti de dünden itibaren fırsatını buldukça hatırlatıp duruyordu anlamıyorum. Açılıp kapanan dudaklarım Steve'e uygun cevaplar bulmaya çalışırken gülümseyen yüzüyle Vera'nın "Burada olmamam konusunda haklıydım.." mırıltısı cevap vermemi zorlaştırmıştı çünkü Steve'de ben de biliyorduk ki birkaç sözcük dışında ikimizde yoğun uğraşlar sergileyip sevgili rolü yapmıyorduk. Bunun yanında Vera'nın ve adamların bizi öyle gördüğünden yana endişemiz de olmuyordu.

Vera'nın birlikteliğimize dair duyduğu mutluluk ve sevincini dinlediğimiz kahvaltımız sona erdiğinde ön bahçede yeşim çimler üzerinde denizi karşımıza almış, elimizdeki buzlu Amerikanolarla serinliyorduk. "Buster'ın nesi var?" dedi Vera. Endişeli bakışları patilerinin üzerinde uyuklayan köpeğin üzerindeydi. "Her zaman sakin bir köpekti ama adaya geldiğimizden itibaren çok daha yorgun ve uykulu görünüyor."

STAJYERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin