BÖLÜM 17 | THAMES GÜNEŞİ

283 40 89
                                    

Alıntılar, yayın zamanı gibi  duyurulara panomdan ulaşabilir ve  ayriyeten beni takip de edebilirsiniz:)

Ve söylemezsem olmaz.. OY VE YORUM bekliyorum.. keyifli okumalar!

Ulu Tanrım! Ben bu adamı o havuzda boğarım!

"Bakın Bay Steve.. İlk olarak, bana kıvırcık demekten vazgeçin ve ikincisi.. madem ki ABD'de değilsiniz, internet kullanmayı da mı bilmiyor musunuz Tanrı aşkına?" Alışık olmadığım ani çıkışımla ben kendime hayret ederken, Lord Steve benim aksime oldukça sakin bir ruh haline sahipti. Ahizenin diğer tarafındayken kesin bir şeyden bahsetmem mümkün olmasa da şu an keyif aldığı konusunda emindim.

"Neden kıvırcık demeyeyim? Saçlarınla bir problemin mi var minik kız?"

"Benim yok ama sizin olmalı?"

"Herhangi bir ilgim bile yok. Diğer konu ise şu sıralar çok yoğunum ve Boston'a geldiğimde kendi daireme geçmek istiyorum. Şehir merkezinde olsun lütfen."

Yumruğum da suratının ortasında olsun!

"Şu konuyu açıklığa kavuşturalım Bay Steve. Ben sizin değil babanızın asistanıyım..." John McNally'ye duyduğu hazımsızlığı benim umursamazlığımla yarışacak düzeydeyken söylediklerim Bay Lord'un sinirlerini germek için yeterli gelmişti. Bu sebeple olsa gerek az önceki keyifli ses tonu Mariana Çukuru'nda boğularak derin bir ıssızlıkla sarmalanmıştı.

Ah ne güzel!

"Bayan Smyht.." dedi sabır dilenircesine. "Kim olduğunuzu elbette biliyorum. Şu an John McNally'i arayıp talebimi dile getirdiğimde çağrının yine size döneceğini de biliyorum. İsteklerimi mailinize atarım. Size iyi akşamlar."

Bu alıngan tavırlar genlerden olmalı...

Babasını asla aramayacağını bilsem de aynı mesafeli tonla "İyi akşamlar" dedikten sonra hızlanan trafiği izleyerek kafamın içindekileri güncelledim. Aslına bakılırsa Steve'le az önceki konuşmamız John McNally'nin durumunu kontrol etmem için onlarca bahaneden en elverişlisiydi. Bu akşam sekizden sonra rahatsız edilmek istemediğini söylese de bir tanecik oğlunun bu müjdeli haberini almak her babanın hakkıydı sonuçta. Yani bilmiyorum, öyle olmalıydı... Avuçlarımın arasına sıkıştırdığım telefonumun kısıtlı rehberinden patronun adını bulup yeni çağrı başlattığımda ancak ikinci denememde yanıt alabildim. Arkadan gelen seslere bakılırsa henüz araba yolculuğu devam ediyordu.

Her şeyden habersiz, aradığı için rahatsızlık duyan bir çekingenlikle "Rahatsız ediyorum efendim ama-" dediğimde sözüm kesilmiş, duyduğum şey "Söyle!" olmuştu. 'Karın güvende seni ahmak!' dememek o kadar keyifliydi ki öfkesini umursamadım. "Oğlunuz Bay Steve az önce beni aradı.. "

"Harika!" diye söylenip devamında ekledi. "Ne istiyormuş.." Sen benden bir şeyler isteyebilirsin belki patron? "Boston'dan bir daire ayarlamamı istedi efendim. Ülkeye kesin dönüş yapıyormuş. Bilginiz olsun istedim."

"Arada bir iyi haberler duymak da güzel... Tamam, hallet sen. Ama şimdi bir yere gideceksin." Taksiciyle aramdaki cama tıklatıp telefonun mikrofonunu elimle kapattıktan sonra aracı geri döndürüp beni aldığı yerden bir sokak aşağıya bırakmasını istediğimde John McNally gergin ve öfkeli bariton sesiyle konuşmaya devam ediyordu. "Gittiğim otelin bu akşamki kamera kayıtlarını alıp yarın Readville'ye getir. O görüntüler başlarına bir şey gelmeden elime ulaşacaklar!" Harika! "Anlıyorum efendim. Hazırlanıp çıkıyorum hemen."

Rulette kazanmanın verdiği hisle başka bir imajla girdiğim otelin kapısından yeni aldığım kıyafetlerimle MMC tarzında girdiğimde danışmadaki görevli aldığı talimatla beni direkt olarak kamera odasına yönlendirmiş ve dakikalar içinde bizzat güvenlik şefinden görüntülere ulaşmıştım. Başına bir şey gelmemesi adına talimat aldığım kayıtlarla geçireceğim bir akşam kumar masasındaki tüm fişleri topladığımı hissettiriyordu.

STAJYERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin