Okurken oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar :)
Logan Havalimanı'ndan Roxbury'deki daireme kadar geçen süre öğlen mesaisinin bitip yeniden iş yoğunluğunun başladığı an'a geldiği için minnettardım. Ne trafiğe katlanabilecek ruh halim ne de o aptal suratları daha fazla görmek için tahammülüm kalmıştı. Sabah erken saatlerde LA'de başlayan küfürlü söylemler yolculuk boyunca sık sık tekrarlandığından ve bulutları delip geçen binlerce fit yükseklikteki uçaktan kaçma imkanım olmadığından hepsine katlanmak zorunda kalmıştım.
John McNally çok öfkeliydi...
"İşe yaramaz herifler!" diye bağırmıştı böceklerine. "Faili meçhul tır fiyaskosunu adama kilitlemekle kalmayıp kendi zehriyle onu ve ailesini katlettim ben! İntikam peşine düşebilecek tüm adamlarını yeryüzünden temizledim! Tüm bunların arasında organlar için vakfın araçlarını temin ettiğim yetmezmiş gibi alıcı bile bağladım.. AMA!" Klostrofobiye davet çıkaran dar alana yaydığı, karadeliği andıran ölümcül bakışlarını tek tek üzerlerinde gezdirdi kızgın bir boğa gibi hırıldarken. Gerilim o kadar yüksekti ki havadaki bir saniyelik türbülansın nedenini içerideki negatif enerjiye bağlamak üzereydim. Küfürler artık kulaklarımı acıtıyordu. "En başta almanız gereken adamı elinizden kaçırdığınız yetmezmiş gibi kahrolası cesede sahip de çıkamadınız! O dört işe yaramaz geberip gitmeseydi onları çıplak ellerimle ben gebertecektim. Beceriksizler! Bunun hesabını teker teker soracağım hepinizden." Tüm bu gürültülü söyleyişler Isai Youssef'in bir numaralı adamının patronunun cesediyle birlikte kayıplara karışmasının öfkesini dindirmeye yeterli gelmiyormuşçasına uçuş boyunca bağırmaya devam etti. Mike ve diğerleri biri ölü iki adamın açıklanamaz kaçışının ve o sırada öldürülen dört adamın hesabını veremediklerinden yaşlı patron altı saat boyunca bir türlü sakinleşmemişti.
Ah ne eziyetti!
Havaalanında McNally ve ekibinden ayrılıp taksiye atladığımdan itibaren nefes aldığımı hissediyordum.
Köprü üstündeki sakin trafikte Boston Kanalı'ndan Roxbury'nin olduğu diğer yakaya geçerken ufuktaki Atlas Okyanusu'nun sonsuzluğuyla sakinleştirdim kendimi. Üzerindeki kaba demir yığınları görüntümdeki saflığı bozsa da ıssız maviliklerin parlaklığıyla aydınlandım. Patronumun bugün tüm işlerini iptal etmesinin şerefine daireme ulaştığımda arzuladığım sessizliğe nihayet kavuştuğumu sanıyordum.
Anahtarlığımı dresuarın üzerindeki cam kaseye fırlatıp, sırt çantamı ve küçük ebatlardaki valizimi duvar köşesine bıraktığımda rutin alışkanlığımı aksatmayıp denetleyici bakışlarımla içeri adımladım. Koltuğum ve pencere önündeki çalışma masam iki gün önce bıraktığım gibi dururken mutfakta gördüklerim kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.
Birisi daireme girmişti..
Eve girerken yaptığım gürültüye lanetler ederek adım atmayı kestim. Gelen kişi her kimse evde olma ihtimalini göz ardı edemeyeceğimden ayakkabılarımı yavaşça çıkardım ve yumuşak adımlarla girişin sağında kalan koridoru kontrol ederek sol taraftaki mutfağa ulaştım. Evyenin içinde kullanılmış tencere, birer kirli tabak ve çatal vardı, ayrıca iki boş bira şişesi...
Aç bir istilacı mı?
Bilgisayarım ve birkaç eşyamın masamın üzerindeki yerlerini korumaya devam etmesiyle yatak odamın olduğu küçük koridora girdim. Mike'tan geri aldığım bıçağımı parmaklarım arasında çevirerek avucuma oturttuğumda hafif aralık olan yatak odamın kapısına ulaşmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STAJYER
Acción•TAMAMLANDI• "Şeytana yol veren bir melektim. Kanatlarıma kan bulaşmıştı benim.." 🔸🔸🔸🔸⚜️🔸🔸🔸🔸 Acıyı tanımak, onu hissetmekten daha çok sarsar insanı. Tecrübe etmişsindir.. acının sana neler yaşatacağını, sende meydana çıkaracağı hisleri artı...