BÖLÜM 20 | DİNLEYEN GÖZLER

258 39 40
                                    

(Fatih'in konuşma içeriklerinde bulunan kalın italik cümleler Türkçe konuşulduğunu belirtmek içindir.)

Keyifli, ayrıca bol yorum ve oylu okumalar :)

Readville, Boston - ABD. Saat; ÖS. 21:30

John McNally sağ elinin parmaklarını beyazı azınlıktaki, bakımlı top sakalında gezdirirken kalçasını çalışma masasına dayamış, işe yarar birkaç bilgi duyacağını umarak telefonun çalmasını bekliyordu.

Silah ve organ ticaretindeki satışları yolunda, ayrıca Boston'u aşmaya hazır gücü tek elindeyken var olan bir iki pürüz sinirlerini bozuyordu. Yan taraftan gelen sesler ise katılaşmış kalbindeki birkaç duygu kırıntısının sarsıntıya uğraması için yeterliydi. Son birkaç saatini geçirdiği çalışma odasının hemen yanında, resim atölyesi olarak kullanılan diğer odada karısının tıkırtılarını işitse de ne vazgeçemediği karısına bir selam vermişti ne Vera bir kez olsun onun kapısını çalmıştı. Zaten mecbur kalmadıkça da kocasının çalışma odasına sandalyesinin tekerleklerini sürdüğü görülmemişti.

Yirmi yıla yaklaşmıştı deli gibi aşık olduğu kocasının karanlık işlerini öğrenip kalbini ondan ayıralı.. Hayatları yerle bir olalı çok uzun zaman olmuştu. Izdırabın en kötüsünü deneyimlediği o günün üzerinden yüzlerce hafta, binlerce gün geçmişti ama kocasının yerine suikaste uğrayıp sakat kaldığı gün bile canı o gün ki kadar acımamıştı.

O acı bir gün bile eksilmiyordu ruhundan.

Bir zamanlar çok sevdiği kocası John McNally kalbini her yönüyle yerle bir etmişti. Mecbur olmasa bir an beklemez kaçıp giderdi.

Çalışma odalarının bitişik olduğunu Vera yok sayıp, aldırmasa da John karısının orada olduğunu tekerlekli sandalyesinin her çarpma sesinde yeniden hatırlıyordu. Vera'dan vazgeçemiyor olsa da onu affedemiyordu da. Bu, McNally'nin kendisinin de kabul ettiği sonunu getirebilecek en büyük zaafıydı.

İki hafta önceki akşam hangarın önünde karşılaştıkları motosikletli tarafından saldırıya uğradıkları gibi her an ailesiyle yeniden tehdit edilebileceğini biliyordu.

İki adamının hafif yaralanması dışında motosikletlinin bir zararı olmadığı gibi amacının öldürmek olmadığı da peşinden gitmek üzere hareket eden adamlarının yerde buldukları notla netlik kazanmıştı zaten. John McNally kalçasını ahşabın sivri yüzeyinden ayırıp arkasına döndüğünde masanın üzerindeki buruşturulmuş küçük kartı eline aldı ve yeniden duymak ister gibi yüksek sesle okudu.

'Yanına kalmayacak McNally. İsaı Youssef'i düşürdüğün pusuya ben düşmeyeceğim. Deniz gücü benim olacak. Bu sadece bir uyarıydı. Bekle beni.. N.'

"N..." dedi işitilmesi zor bir fısıltıyla adam. "Ya İsaı'nin kaçak adamı N ya da.. Brookline karması Kolombiyalı N. İkinizin adı da aynı harfle başlıyor. Hangisisin?" Kendi kendine süregelen düşünceli konuşmasını beklediği telefonun çalmasıyla sona erdirip elindeki beyaz kartı fırlatırcasına masaya attı ve telefonuna uzandı.

Chame'in tüm fısıltılarını takip ettiğinden habersiz adamı Mike ile konuşmaya başladı.

John McNally'den ne kadar nefret ediyor olsa da tedbirli bir adam olduğu gerçeğini inkar etmiyordu Chame. Evine ve ofisine kısa süreli bırakabildiği cihazlar dışında adamı dinleme imkanı bulamamıştı şimdiye dek. John'un casuslara karşı kurduğu sistem Chame gibi varlığını hayalet olarak sürdüren ajanlar için işini riske eden bir durumdu. Düzeni ve sıklığı olmayan böcek denetleyicileri bir gün ya da birkaç saat fark etmeksizin her an gelebiliyorlardı ve bu da Chame'in McNally için hazırladığı tüm planı yerle bir edebilirdi. Bu sebeple yeni bir teknoloji kullanıyordu bu defa. Lambafon*.

STAJYERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin