DEPREM

91 8 10
                                    

BÖLÜM 40

İki hafta sonra...

Güneş tüm sıcaklığıyla gülümserken kasaba halkı tedirginlikle büyük depremi bekliyordu. Felâketlerden haberdar olmak ve önlem almak halk için iyiydi de, o korkuya iki hafta boyunca dayanmak tam anlamıyla onlara psikolojik bir şiddet olmuştu... Korku insanın en büyük düşmanı değil miydi zaten?

Bütün kasaba halkı kuzeydeki alana toplanmış depremi açık alanda beklerken Dolunay hayıflanarak iç geçirdi. İnsanları uyarmasına ve onlara yardım etmesine rağmen sözlerini dikkate alan sadece azınlık bir gruptu...

Sinirlenerek "Sizce de insanlar çok ahmak değiller mi? Gene de onlar için hayıflanıyorum. Olan yine onlara olacak..." dedi Dolunay yanında duran Nora ve Eun'a bakarak.

Nora gözlerini ufuktan ayırmayarak kafasını sallamakla yetinirken Eun "Hâlâ yaşananlara inanamıyor olmalılar. Ayrıca kurt insanları da tanımıyorlar. Vampirlerden kaçıp onları korumamız karşılığında bizlere sığınmalarını beklememiz biraz ütopik oldu açıkçası... Ama şuna eminim ki bu ilk depremden ve beraberinde gelen felaketlerden sonra azınlıkta kalan gruplar bizlere katılmak için elçiler gönderecektir." dedi.

Nora derin bir nefes aldıktan sonra "Fazla iyimsersiniz... Tarihe bakın, Tanrı insanların gözlerinin önünde nice mucizeler gerçekleştirdi fakat insanlar bu mucizelere gözlerini kapayarak sapkınlığa düşmediler mi? Tarih tekerrür edecek... Hep öyle olmaz mı zaten? İyi ve doğru olan taraf daima azınlıkta kalacak..." dedi ve deminden beri elinde gerginlikle parçaladığı çiçeği yeni fark ederek yere fırlattı.

Eun ve Dolunay içten içe Nora'ya hak veriyordu ama yine de umut şu an için tek çıkar yoldu...

Dolunay bir kez daha iç geçirerek kendisine uzak kalan Yesung'a baktı, halkın arasına karışmış bir şeyler anlatıyor ve insanları güldürmeye çalışarak moral veriyordu. Sanırım o morale biraz ihtiyacı vardı. Oturduğu yerden ayaklanıp Yesung'a doğru iki adım atmıştı ki yer hafiften sallanmaya başladı. Beklenen ânın gelmiş olmasının korkusuyla herkes o ilk hafif sarsıntı esnasında korkuyla göz göze geldi. Dolunay ve Yesung'un bakışları birbirini bulmuşken sarsıntı bir anda dehşet verici bir hale geldi. Çığlıklar havada uçuşurken Dolunay çoktan dengesini kaybedip yere kapaklanmıştı. Yer avucunun içinde beşik gibi sallanırken Dolunay depremin bir an önce bitmesini dehşet verici bir korkuyla bekliyordu. Kasabadan büyük bir gürültü tufanı koptu. Beklenenden daha şiddetle gelen bu deprem muhtemelen bütün evleri yıkıyordu şu an...

Gürültüler ve ağlayışlar o kadar uzun sürmüştü ki, o bir dakika Dolunay'a asırlar gibi gelmişti... Evet, deprem bir dakika sürmüştü. Şehirlerde de kasabada olduğu gibi sağlam ev kalmamış olmalıydı...

Deprem kesildiğinde kulaklar çınlamaya başlamıştı. Çocukların hıçkırıkları dışında alana bir sessizlik yayıldı, Dolunay ayağa kalktı ve olabildiği kadar bağırarak "Herkes iyi mi?" diye sordu. Bu soruya kargaşayla cevap verilirken dehşet derecede bir artçı ile yer tekrardan beşik gibi sallanmaya başlamıştı. Artık korkuyla ağlayanlar sadece çocuklar değildi...

Herkes bir yandan ağlarken diğer yandan birbirine kenetlenip moral olmaya çalışıyordu. Artçı kesilince Dolunay ayağa kalktı, bacakları titriyordu. Derin bir nefes aldı ve "En tehlikeli olanları atlattık fakat artçılar devam edecek! Kasabaya yaklaşmayın! Görüldüğü gibi bulunduğumuz alan hâlâ güvenli. Akşam olmadan herkes çadırlarını buraya kurmuş olsun! Hadi başlayın!" dedi ve bacaklarının titremesine engel olmaya çalışarak Yesung'a doğru koşar adım ilerledi. Ona hızla sarılırken hâlâ titriyordu "Çok korktum." dedi ve bir anda kaskatı kesildi.

Yesung Dolunay'a korkuyla bakarken ters bir şeyler olduğunu sezdi ve onu sarsarak kendine getirmeye çalıştı.

Dolunay'ın gözünden bir damla yaş süzülürken korkuyla "Tsunami" diyebildi ve yutkundu. Ardından kendini toparlamaya çalışarak "Rava daha yüksek bir alana çıkmamızı söylüyor, çok güçlü bir tsunami şu anda bize yaklaşıyor..." dedi.

Yesung'un gözleri dehşetle açılırken Dolunay'ın elini sıkıca kavradı ve insanlara doğru olabildiğince bağırarak "Daha yükseğe çıkmalıyız, tsunami beklediğimizden de şiddetli geliyor. Hadi! ACELE EDİN!!!" dedi. Ardından Dolunay'a dönerek "Kurt insanlar daha hızlılar ve bir kurt beş insanı taşıyabilir. Dönüş ve tüm kurtlara gereken emri ver, dağın zirvesinde görüşürüz."  dedi. İki adım atmıştı ki hızla geri dönüp Dolunay'ı sıkıca kavrayarak öptü ve son defa bakar gibi derin derin gözlerine bakıp ona veda etti. Hızlıca dönüşerek insanlara en ön safta yardıma koştu...

Dolunay emri vermiş, dönüşmüş ve ilk olarak Yonhi'yi ve beraberindeki bir kaç insanı sırtına almış bulundukları platodan dağa doğru koşuyordu. Bir yandan da telepatiyle tüm kurtlara seslenerek "Bir kişi bile geride kalmamalı, acele edin!" diye emir veriyordu.

Neyse ki kurt insanların fazlalığı işe yaramış ve zaman kaybedilmeden saniyelerle yarışırcasına dağın zirvesine doğru ilerlemişlerdi. Güvenli sayılacak yüksekliğe ulaşınca Dolunay emir vererek herkesi durdurdu. Şimdi herkes dehşetle dağın tepesinden her şeyi yutan koca su dalgasını izliyordu...

"Nuh'un tufanına benziyor..." diye mırıldandı Dolunay insan formuna döndükten sonra.

İnsanlar dehşetle olan biteni izledi... Bulundukları dağın yüksekliği yüzünden yerde yer yer kar bulunuyordu ve hava üşütecek derecede serindi. Arada bir şiddetle esen rüzgâr fırtınayı haber verirken Dolunay yeni yeni kendine geliyor ve halka bakıp "Eksik var mı? Herkes burada mı?" diye soruyordu. Herkesin orada olduğundan emin olunca Yesung'un yanına gidip elini sıkıca kavradı. Yesung halka dönerek "Sular çekilene kadar burada kalmak zorundayız. Hava giderek bozuyor. Fırtına yaklaşıyor. Sığınabileceğimiz bir yer bulmalıyız. Bu havada çadır kuramayız." dedi ve insanların dağılarak güvenli bir yer aramalarını istedi. Dolunay tam da o sırada "Durun! Bir şey deneyeceğim." diyerek insanları durdurdu. Elini yere koydu artçılar hala devam ediyordu fakat insanlar buna alışmış durumdaydı. Herkes şaşkınlıkla Dolunay'ı izlerken Dolunay toprağı analiz etmeye çalıştı ve  Ales'den de yardım alarak bu sert kayaçtan oluşan toprakta yerin altına doğru taşlardan sığınaklar halinde mağaralar meydana getirdi. Kayaçların sertliği depremin onları etkilemesini önleyecek ve yerin altında olması da onları fırtınadan koruyacaktı.

İnsanlara dönerek açıklamasını yaptı ve mağara girişlerini göstererek onları yerin altına, sığınaklara yönlendirdi. Kendi sürüsüne de yakacak toplama emri verdikten sonra insanların yanına mağaraya doğru inmeye başladı.

Birkaç saat sonra herkes mağaralarda toplanmış ve yakılacakları ayarlamışlardı. Dolunay tek tek dolaşarak herkesin başına gruplaştığı odunları ateş gücüyle yaktı ve işini bitince Yesung'un yanına dönerek yere oturdu. Kendi önlerindeki ateşi de yaktı ve başını Yesung'un omzuna yerleştirerek sessizce ateşi seyretti. Eski reis Kimhyun ile Yonhi hararetli bir tartışmaya girmişlerdi fakat Dolunay onların seslerini alamayacak kadar yorgundu. Mırıltıyla "Çok uykum var." diyebildi. Yesung, Dolunay'ın başını dizlerine yerleştirerek saçlarını okşadı ve fısıltıyla "Tatlı rüyalar." dedi, ardından gülümsedi. Dolunay'ın gözleri ağır ağır kapanıyor ve artık güvende olmanın mutluluğuyla rahat bir uykuya dalıyordu...

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin