YONGHU

68 8 25
                                    

BÖLÜM 45

Bir gün önce...

Yesung Dolunay'ı istemeye istemeye yalnız bırakıp karargâha yürüdü. Hızla gereken emri verip düzenlemeleri yaptıktan sonra çıktı ve evine yöneldi. Tam evine yaklaşmışken evin çaprazındaki ağacın altında gördüğü tanıdık simayla duraksadı. Gördüğü kişi ona kısa bir bakış atıp ormana yöneldiğinde Yesung hızla onu takibe koyuldu...

Kararmış havada ormanda hızla ilerliyordu, sonra bir an durdu yaşlı kadın ve arkasını dönerek Yesung'un yanına yaklaşmasını bekledi.

Yesung uzunca ve hızlı bir şekilde yürüdüğü için nefes nefese kalmıştı. Hızla nefes alıp verirken içinde bir heyecan vardı, bu kadın en son kehaneti anlatmıştı onlara ve gelecekten birkaç kesit göstermişti. Peki şimdi neden tekrar ortaya çıkmıştı?

Heyecanından dolayı kalbi hızlıca atıyordu Yesung'un, titrek bir şekilde nefes aldı ve kadını selamladı. Kadın onun selâmına karşılık verdikten sonra "Seni bir konuda uyarmaya geldim Alpha. Sana söyleyeceklerimi senden başkası bilmemeli. Canından bir can kaybettiğin zaman yazgılardan birinin gerçekleşme olasılığı yükselecek." dedi.

Yesung bir an duraksadı ve "Canından bir can derken neyi kast ettiğinizi anlamadım." dedi düşüncelere dalmış bir şekilde. Acaba babasına, Dolunay'a ya da Yonhi'ye bir şey mi olacaktı?

Yaşlı kadın derin bir nefes alıp verdikten sonra "Zamanı gelince anlayacaksın." dedi. Ardından "Sana kutsal Rava'nın selamını getirdim ve sana iletmemi istediği bir mesajı var." dedi.

Yesung şaşkınlıkla bakarken yaşlı kadın cümlelerine devam etti: "Alphea Huru'yu savaştan önce öldürürse kendi ölüm fermanını imzalamış olur ve size gösterilen gelecek erken bir tarihte kesinleşir. Alphea'ya onun haberi olmadan göz kulak olmalısın. Gelecek değişkendir ama yine de bunu bilmen gerekiyor. Karar senin... (Kadın birkaç saniye sustuktan sonra devam etti.) Bunları kimse bilmemeli..."

Yaşlı kadın hızla uzaklaştı. Yesung olduğu yerde kalakalmıştı. Dolunay'ı yaşatmak için düşmanını öldürmesine engel olması gerekiyordu... Bu nasıl bir ikilemdi?.. Üstelik kadın, canından bir can kaybettiğin zaman demişti... Bacaklarının güçsüzleştiğini anımsayınca diz çöktü Yesung. Avuçlarıyla yerdeki toprağı sıkarken ağlamaya başladı.

Uzunca bir süre diz çöktüğü yerden kalkamamıştı. Kendini hiç bu kadar aciz hissetmemişti. Burnunu çekerek ayağa kalktı Yesung, her ne olacaksa buna engel olmalıydı ama ne yapacağını bilmiyordu. Çaresizce geldiği yoldan geriye döndü ve ağır adımlarla yürümeye başladı. Binlerce düşünce beynine hücum ediyordu ama zihninde tek yankılanan şey 'canından bir can' kelimesiydi...

Uzunca bir yürüyüşün ardından eve gelmişti. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra Dolunay'ın "Mutfaktayııım..." diye seslenen neşeli sesini duydu. Göz yaşları tekrar gözlerine hücum ederken yutkundu ve elleriyle saçlarını alnına yatırdı. Dolunay onu böyle görmemeliydi. Yavaş adımlarla mutfağın kapısına yürüdü ve Dolunay'ın yüzüne bakmadan boğuk bir sesle "Ben aç değilim, duş alıp uyuyacağım." dedi. Dolunay'ın konuşmasını beklemeden hızla banyoya girmişti. Soğuk suyu sonuna kadar açtıktan sonra elini duvara yasladı ve ağladı. Ne yapacağını bilemiyordu, nasıl engel olacağını bilemiyordu. Oturup beklemekten başka bir işe yaramayacaktı...

Bir süre sonra duştan çıkmış ve yatağına girmişti. Kimseyle konuşmak istemiyordu... Uyumak için gözlerini yumdu ama işe yaramıyordu. Kesinlikle o kadın canından bir can derken Dolunay'ı kast etmiş olmalıydı... Odasına yaklaşan adım seslerini duyunca gözlerini yumdu.

Dolunay yavaş adımlarla odaya gelip kıyafetlerini değiştirmişti. Yatağa girince Yesung'u yanağından öpmüş ve yanına kıvrılmıştı.

Yesung hiç kımıldamadan uzunca bir süre bekledi. Dolunay'ın uyuduğundan emin olduğunda derin bir nefes alıp verirken gözlerinden birkaç damla yaş yastığına düşmüştü. Sağ tarafına döndü yavaşça ve Dolunay'ı saçlarından öptü. Ne düşüneceğini bilmiyordu...

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin