Sorusu cevapsız kalınca Dolunay dayanamayarak sordu: "Sen nesin?"
Karşısındaki bu soruyu bekliyormuşçasına diklendi ve yine sinir bozucu bir yavaşlıkla "Lanetin!" dedi...
BÖLÜM 18
Dolunay kısa bir süre donuk bakışlarla karşısındakini süzdü. Bu söyledikleri ne anlama geliyordu ki? Karşısındakinin söylediklerinden iki anlam çıkarıyordu. Ya bu kişiyi Alphea'nın Huru'yu var ettiği gibi istemeden var etmiş olması yani kendi yarattığı bir lanet olması ya da bu kişinin bir lanet yaratacak olması...
Daha fazla dayanamayarak sinirle tıslarcasına sordu Dolunay: "Ne demek istiyorsun sen?!"
Karşısındaki adamın yüzünde gülümseme yayılırken Dolunay'a acırcasına bakıyordu. Sonra bir an gülümsemesini söndürdü ve yüzünü üzülüyormuş gibi yaparak dudaklarını büzdü. Bu adam resmen bir psikopattı! Şu an ona saldırıp paramparça etmek fikri fazlasıyla cazip geliyordu Dolunay'a! Keşke şu zincirler olmasaydı da gününü gösterebilseydi ona! Söze girdiğinde, Dolunay sakinliğini koruyarak dikkatle dinledi karşısındakini.
"Gerçekten hâlâ anlamadın mı?! Sen nasıl bir büyücüsün?! Anlaşılan o ki gelmiş geçmiş en aptal Alphea sen olmalısın."
Adam söylediklerinden sonra kahkahalarla gülerken Dolunay hâlâ yaşananları idrak etmeye çalışıyordu. Karşısındaki adam bunu fark etmiş olacak ki tekrar konuşmaya devam etti.
"Biliyor musun böyle hiç zevkli olmuyor. Sana neler yapacağımızdan ve senin bize nasıl yardımcı olduğunu sen bilmeden bu işten zevk alamam!"
Dolunay yutkundu. Ona ne yapacaklardı? Korkmamalıydı, korkmayacaktı! Zaten bir hata yaptığı belliydi, Alphea'nın ona öfkesinden anlamıştı ama belki hatasını telâfi edebilirdi. Ya da en kötüsü kendi hatasının bedelini ödeyecekti...
Adam gülerek söze girdi. "Yanlış yaptın Alphea. Hem de çok büyük bir yanlış! Bunu bilmeden yapmış olsan da bedelin ağır oldu. Alphealar büyü geçirmezler ama sen doğaya müdahale ettiğinde lânetlendin ve büyü gücün senden alındı. Ah ne acı bir hikâye(!) O yenilmez Alphea yenildi. O tek umut şimdi zincirlere vuruldu... Hahahah aptal Alphea! Bize ne kadar yardımcı olduğunu bilemezsin..."
Bu anlatılanlar doğru muydu? Belki de yalan söylüyordu... Dolunay her ne kadar inanmak istemese de korkmaya başlamıştı. Eğer bu anlatılanlar doğruysa mahvolurlardı!
Karşısındaki adam Dolunay'ı böyle düşüncelerle boğuşurken görünce yüzündeki gülümsemesini büyüttü ve devam etti. "Hayır... Daha bitmedi. Bedenimi sana borçluyum! Ah, excuasemua! Doğru tabir: bizden alınan bedenlerimizi bize verdiğin için bunu sağlayan varlıklara borçlu ve minnettarız!"
Dolunay anlayamıyordu! Kaşlarını çatarak sordu: "Siz nesiniz?"
Adam Dolunay'a yaklaştı ve fısıltıyla "Cinler..." dedi ardından odada yankı yapacak şekilde kahkaha attı.
Dolunay donakaldı! Ne oluyordu burada?! Nereye düşmüştü?! Neye sebep olmuştu?! Korkuyla vücudu gerilirken karşısındaki adamın gözlerine bakıyordu. Adamın göz bebekleri aniden kaybolunca Dolunay ürkerek gözlerini kapadı, bunu görmek istemiyordu! Gözleri kapalı bir şekilde konuştu Dolunay: "Zaten elinizdeyim ve muhtemelen beni öldüreceksiniz... Bu nasıl oldu bilmek isterim..."
Dolunay cesaretini toplayarak gözlerini açtı ve karşısındaki adama baktı. Adamın göz bebekleri tekrar belirdi ve Dolunay'a yaklaşıp "Bunu neden yapayım?!" dedi ve ardından kahkaha attı.
Dolunay sakin kalmaya çalışarak konuştu. "Neden yapmayasın? Geçmişte ne oldu, ne yaşandı bilmem ama bir cinin bana düşman oluşunun sebebini bilmek istemem en doğal hakkım değil midir? (Dolunay zorla gülümsemeye çalışarak) Hem bedenine kavuşmanda en büyük pay benimmiş, demin öyle demedin mi?"
Adam kısa bir süre sustu ve ardından konuşmaya devam etti. "Zaten bilsen de bir şey yapamayacaksın! Düşündüm de biz cinlerin ve vampirlerin işbirliği yaptığını bilmen seni daha fazla kahreder... Düşünsene birken iki oldu! Irkın iki ayrı orduyla Alpheasız savaşacaklar..."
Dolunay'ın duyduklarıyla gözleri dolmaya başlamıştı. Kendini tutmalıydı, hayır, şimdi hiç sırası değildi! Güçlü durmalıydı!
Adam Dolunay'ın gözlerinin dolduğunu fark edince bu işten zevk alarak konuşmasını devam ettirdi. "Kara büyüyü biz cinler yönetiriz. İlk vampir Huru'dan beri vampirler ittifakımızdır. Huru zamanında yemin verdirdi. Bizlere beden vereceğine yemin etti ve soyuna da yemin ettirdi. Bizim ittifakımız orada başladı... Onlar bize beden vermenin yollarını araştırırken biz de onlara kara büyü ile yardımcı oluyorduk. Ve sonunda o gün geldi çattı! Senin hatanla ben bedenime kavuştum ve benim lanetime sen kurban olarak bütün cinleri bedenlerine kavuşturacaksın!"
Dolunay duyduklarının şaşkınlığını ve gözlerinde bekleyen damlaları bir köşeye iterek gülümsemeye başladı. Dolunay'ın gülümsemesi büyüdükçe karşısındaki adamın şaşkınlığı ve siniri artıyordu. Dolunay içten gelen bir kahkaha attı. Duygu durumu hiç iyi değildi ama kahkahasıyla karşısındakini dehşete düşürmüştü bile!
"Zavallısınız! Gerekirse kendimi öldürürüm ama buna asla izin vermem!" dedi ve zincirleri zorlayarak kendine elektrik vermesini sağladı. Dolunay'ın canı fazlasıyla yanarken gözlerinden akan damlalar, kendini feda ederek hatasını telafi edecek olmanın ve laneti bozacak olmanın mutluluğuydu...
•••
Merhabalar... Yine heyecanlar dorukta:)
Biraz rahatsızım ama bugün yeni bölüm yazıp yükleyeceğimi duyurmuştum. Sizi bekletmek istemediğim için hemen yazdım... ^_^
Bu arada arkadaşlar kitabın ilk bölümlerindeki yazım hatalarımı düzletip betimlemelerimi güçlendirdim. Düzenleme yaptığım için bildirim aldınız. Profilimden duyuru yapmıştım ama sadece beni takip edenlere iletildi. Duyurulardan haberdar olmak için beni takip edebilirsiniz. Duyurumda da belirttiğim gibi ilk bölümlerdeki içerik değişmedi sadece düzeltme yapıldı. :)
Bir dahaki bölüme kadar heyecanla kalın...❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMSIZ SAVAŞÇI
FantasiaBir orduya karşı tek başına savaşabilecek güçte biri mi? Ancak masallarda olur... Öyle değil mi? Doğa üstü bir yaratık düşmanı tek hamleyle yener ve savaş biter. Puff... Ordu yok olur. İnsanlar hiç bir şey olmamış gibi mutlu son yazarlar kitaplara...