HİÇLİK

69 8 18
                                    

BÖLÜM 59

Yesung kaderine razı olmuş bir edayla oflayarak yere oturdu ve "Dakika bir, gol bir!" dedi.

Dolunay kafesin parmaklıklarında gözlerini gezdirdi ve dudaklarını yukarıya doğru kıvırarak "Unuttuğun bir şey var yakışıklı. Ben öyle kolay kolay pes etmem." dedi. Eliyle toprağa işaret verip kafesin içinden dışına doğru uzanan küçük bir tünel yaptı.

Yesung gülümsedi ve "Sen de kimsin. Demin korkan Dolunay'a ne yaptın?" dedi. Dolunay gülümseyerek karşılık verdi. "Krizleri fırsata çeviren fikirler daima korku anında gelir."

Tünelden dışarıya çıkan ilk kişi Yesung olmuştu. Birkaç saniye etrafına bakındı ve Dolunay da tünelden çıkınca "Belli ki aradığımız şey burada. Kesinlikle daha fazla tuzak kurulmuş olmalı... Önden ben gidiyorum." dedi.

Dolunay Yesung'un ciddiyetine gülerek onun peşi sıra ilerledi. Dakikalar geçtikçe ağaçlar sıklaşıyordu. Yesung bir an durunca Dolunay onun sırtına çarptı ve kafasını tutarak bakışlarını Yesung'a çevirdi. Yesung ağaçların köşelerinden sarkan halatları göstererek "Bak şunların hepsi tuzak. İplere dokunmadan ilerle." dedi. Dolunay başıyla onayladı ve önlerindeki ipe temas etmemek için iki adım sola kaymıştı ki ayağı boşluğa geldi. Sendelerken ani olarak çığlık atmıştı. Neyse ki Yesung, Dolunay'ı son anda yakalayarak üstü otlarla kapanmış çukura düşmesini önledi. Dolunay'ın temasıyla otlar kaymış ve çukurun üzeri açılmıştı.

Yesung azarlar bir tonda "Ne kadar dikkatsizsin! Ya fark edemeseydim?!" dedi. Eliyle çukurun dibine saplanmış kazıkları Dolunay'a göstererek "Seni tutmasaydım delik deşik olmuştun!" diye kızdı.

Dolunay da dudaklarını büzerek "Bilerek mi yaptım sanki..." diye söylendi. İçinden "Niye bu kadar kızdıysa!" diye geçirdi ve Yesung'a göz devirerek sinirli bir sesle "İlerle!" dedi. Bir çocuk gibi azarlanmak hoşuna gitmemişti.

Yesung "Peh!" dedi ve sinirli bir şekilde arkasını dönüp yürümeye başladı. "En azından teşekkür edebil..." Sözlerini daha tamamlayamadan ayağına dolanan halatla havada asılı kalmıştı.

Dolunay kısa bir an şaşkın bir bakışla ağacın tepesinde ayağından asılmış bir şekilde sallanan Yesung'u izledi ve ardından kahkaha attı. Gülmekten gözlerinden yaş gelmişti.

Yesung kızarak "Güleceğine yardım etsene!" dediğinde. Dolunay "No kodor do dokkotsozson." dedi ve gülmeye devam etti.

Yesung homurdanarak "Bir de utanmadan gülüyorsun!" dedi. Kendini sallayarak halatı elleriyle yakaladı ve "YARDIMINA İHTİYACIM YOK!" diyerek bacağındaki kemerden bıçağını çıkardı. Bıçağı ağzına koydu düşerken canı acımasın diye kendi duruşunu ayarladı. Ardından bıçağı eline alarak halatı kesti. O düşerken Dolunay hızla yerden sarmaşıklar çıkarıp onu yakaladı ve yavaşça yere indirdi. Yesung ters bir bakış atarak "Her söylenenin tersini yaptığının farkında mısın?!" dedi.

Dolunay gülümseyerek omuz silkti. Ardından "Bu kadar gerilme. Çabuk yaşlanırsın sonra." dedi. Yesung kafasını başka yöne çevirerek gülümsemişti ama bu gülümsemesini Dolunay'dan saklamıştı çünkü ona hâlâ kızgındı. Ses çıkarmadan ilerlemeye devam etti.

Uzunca bir süre oldukça temkinli ilerlemişlerdi. Bir süre sonra gördüklerinin şaşkınlığıyla durdular. Bir denizkestanesi heykeliydi bu... Dolunay düşünceli bir şekilde "Hapsolmuş deniz kestanesi, oluşturmuş şeytaniğnesi... Tabii ya! Şeytaniğnesi şeklinde oluşmuş bir adaya hapsolan denizkestanesi heykeli! Aradığımız şeyi bulduk." dedi ve bakışlarını Yesung'a çevirdi. Yesung ise kaşlarını çatmıştı. Ciddi bakışlarını Dolunay'a çevirerek "Sence de biraz kolay olmadı mı?" diye sordu.

Dolunay başını sallayarak onaylarken bakışlarını etrafta gezdirdi ve "Hâlâ ıssız. Gidip yakından bakalım şu heykele." dedi. Adımlarını temkinli ve hızlı bir şekilde atarak heykelin yanına geldiler. Dolunay'ın gözüne ilk olarak heykelin hemen altında duran mermere döşenmiş yazı takıldı. Üzeri yer yer toprakla kapanmıştı. Yesung merakla mermere bakarken Dolunay yere çöktü ve eliyle mermerin üzerindeki toprağı köşeye itti. Yazı daha görünür bir hâl aldığında okumaya başladı. "Düzeni sağlayacak hançer denizkestanesi heykelinin içinde saklıdır. Bu hançer kime saplanırsa un ufak ederek onu yok eder. Hangi varlık olursa olsun bu hançerle yaralananlar yok olmaya mahkumdur."

Dolunay yazıyı okuduktan sonra Yesung'a baktı. Tereddüt ederek denizkestanesi heykelini açtılar ama gördükleriyle donakaldılar. İçi boştu... Dolunay heykelin içinde bulunan hançer şeklindeki oyukta elini gezdirdi ve "Bu kadar kolay olmasına şaşmamalı. Hançeri almışlar..." diye mırıldandı. Aklına gelenle bir anda ayağa kalkıp ellerini saçlarına götürdü. Şaşkınlığını birkaç derin nefes alarak attıktan sonra "Şara! Şara'nın bedeni avuçlarımda un ufak olarak yok oldu! Şir'i yok etmenin tek yolu o hançer ve  hançer Şir'in elinde!!!" dedi. Ne yapacağını bilemeyerek heykelin etrafında gerginlikle yürüdü Dolunay. Bir süre sonra buna son verip Yesung'a bakarak "Ne yapacağız?" diye sordu.

Yesung derin bir nefes alıp verdikten sonra başını salladı ve "Ne pahasına olursa olsun o hançeri almalıyız! Şir Şara'yı yok ederek hançerin gücünü gördü. Onu bize karşı kullanmaktan çekinmeyecektir. Hemen geri dönelim!" dedi.

Yesung hızlı bir hareketle birkaç adım atmıştı ki ansızın içinde bir sızı hissetti ve adımlarını durdurdu. Dolunay anlamayarak Yesung'a doğru yürüyüp "İyi misin?" diye sordu. Ama Yesung elini kalbine götürmüş ve aniden yere çökmüştü. Dolunay korkuyla yere, Yesung'un karşısına çökerek onun yüzünü avuçlarının içine aldı. "Yesung ne oluyor? Korkutma beni!" Dedi, bunu söylerken sesi titremişti. Yesung sanki bir süredir nefes alamamış gibi aniden sesli bir şekilde nefes aldı ve elini kalbinden çekti. Üzerindeki tişörtte yanık izi vardı. Yesung derin derin nefes alırken Dolunay hızla onun tişörtünü kıvırıp baktı. Yesung'un kalbinin üzerinde kanatlı bir ejderha sembolü oluşmuştu. Dolunay mırıltıyla "Ama bu nasıl olur?.." dedi.

Yesung nefes nefese kalmış bir şekilde Dolunay'ın elini tutarak "Rava! Rava'yı yok ettiler. Rava yok olmadan önce beni kutsal olarak seçti. Sesini duydum... (Eliyle kalbini işaret ederek) Hançeri onun kalbine sapladılar..." dedi.

Dolunay duyduklarının şokuyla tepkisiz kaldığında Yesung ayaklanıp "Sıradaki hedefleri Ales ve biziz!" dedi. Dolunay'ın kollarından tutup ayağa kaldırarak "Savaşmalıyız." dedi. Dolunay'ın gözleri yaşardığında Yesung onu sarstı ve "Ağlayacak vakit yok! Hemen Ales'e haber vermeli ve ordumuzu savaşa hazırlamalıyız!" dedi ciddiyetle.

Dolunay hızla başını salladı ve yutkundu. Artık ağlamayacaktı. Şimdi intikam alma zamanıydı. Bu savaşın elbet bir gün olacağını içten içe biliyordu ve zamanı gelmişti...

Bundan sonrası mı? Tam bir olay silsilesi... Hızla evlerine dönmüş ve savaş ilanı vermişlerdi. Olan biten her şey bilmesi gereken herkese anlatılmıştı. Ales de uyarılmıştı. Bütün bu curcuna gece yarısına kadar sürmüş ve oldukça yormuştu. Dolunay derin bir iç çekti ve çekmecesinden günlüğünü çıkararak içinde kopan ummanı yazıya dökmek için balkona çıktı. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Peki, bundan sonra ne olacaktı?

Yarın... Bambaşka bir gün olacaktı...

Gözlerini gökyüzünden ayırarak günlüğüne çevirdi. Biraz içini dökmek, biraz saçmalamak, biraz kendi olmak istiyordu... Yazdı...

Gökyüzüne özenle işlenmiş ışıkları seyre dalıyorum.
Düşünme gücüm prangalanmış, ayağımdaki zincir bana ev sahipliği yapıyor.
Susuyorum, bu öyle bir susuş ki asırlar sürüyor.
Göğe gri duvarlar döşeniyor. Ben aynı yerde sessizliği sayıklamakta...
Sormak gelmiyor içimden nedenini, cevabı yok besbelli.
Bir cesaret kaplıyor esaret altındaki bedenimi, kalbim şaha kalkmış, ağzım aralanıyor...
İçime bir niyetle çektiğim nefes umutsuz bir iç çekişle son buluyor.
Vazgeçiyorum.
Gözlerim halâ gökyüzündeki o sonsuz boşlukta.
Boş...
Bomboş...
Bana görünen ise ışıklı bir aldatmaca!
Susuyor düşüncelerim.
İşte, orada!
Kocaman bir ışık ardında iz bırakarak kayboluyor.
Yok oluyor.
Ama asla olmadı değil.
Esaret bitiyor haddizatında.
Fakat bu defa zincir boynumda!
Işıksız grilikte tek ışık anımsıyorum.
Aniden yok olan iz, iz bırakmış.
Hatırlanıyor...
Ben, boşlukta bir ışık, bir nokta, herkesten uzakta.
Hatırlayan ama hatırlanamayan...
Hoş geldin kendi ışığımın karanlığında boğulan siyahlık.
Ben hiç'lik,
Sen yok'luk.

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin