"Bir şaman olduğumu unutuyorsun Dolunay. Ama hâlâ bilmediğim çok şey var?"
Dolunay yere oturdu, kendini çok yorgun hissediyordu. Bir sürü olay birikmişti, hangi birinden başlayacaktı ki anlatmaya. İlk günden beri olan her şeyi anlatmak için derin bir nefes aldı...
(BÖLÜM 9)
Bir an duraksadı ve "Bana yalan söylediniz..." dedi hayal kırıklığıyla Dolunay.
Yonhi bir suç işlemiş çocuk gibi yavaşça Dolunay'a yaklaşıp yere, onun karşısına oturdu. Dolunay'ın elini avuçlarına alıp gözlerini gözlerine kenetledi. "Sana en başından her şeyi anlatacağım ama kafamda oturmayan şeyler var, bendeki eksikleri de sen tamamlayacaksın." Onay istercesine başını yavaşça eğdi. Dolunay tepki vermeyince Yonhi devam etti. "Güven bana Dolunay, hatta en fazla bana güven. Seni korumak için gizli tuttuğumuz şeyler vardı, evet ama inan bunu sadece ve sadece senin ve Yesung'un iyiliği için yaptık. Sana ilk gün dediğimiz gibi sadece bize güvenebilirsin." Bu son cümleleri söylerken gözleriyle Yesung'a bakıyordu Yonhi.
Yesung deminden beri olan konuşmaları sessizce dinliyordu ama dayanamayıp yerinde huzursuzca kıpırdandı ve lafa atladı: "Sanırım senin burada konuşman lazım Dolunay. Sakın bana konuşmayı unuttuğunu söyleme. :)"
Dolunay Yesung'u duyunca gözleri kocaman açıldı. Kısa süreli bir şoktan sonra ellerini Yonhi'nin ellerinden çekip bir hışımla Yesung'un uzandığı sedyenin yanına oturdu. Yesung'un gülümsediğini görünce mutluluktan gözleri doldu. Heyecanla elini Yesung'un sargılı olan koluna götürdüğünde Yesung acıyla inledi.
Dolunay "Ben... Ben özür dilerim... Zarar vermek istememiştim." dedi çekingen bir halde.
Yesung "Biliyorum Dolunay. Ben iyiyim, sadece kırılan kolum ağrıyor." dedi ve şefkatle Dolunay'a baktı. Sonra da "Artık neler olduğunu bize anlatsan hiç de fena olmaz." dedi gülümsemeye çalışarak.
Dolunay da "Önce siz başlayın. Bana neden yalan söylediniz? O gece ormanda kurt gördüğümü söyledim ama sen bana o kurdun sen olduğunu söylemedin!" Yonhi'ye bakarak "Sen de buna ortak olup gizledin!" diyerek sitem etti.
Yesung derin bir nefes aldı ve sabrı tükenmiş bir halde "Bizim bunu senden gizlememiz için gerekli sebeplerimiz vardı! Söylesene Dolunay, sen kimsin? Buraya nasıl geldin? Neden geldin?" dedi Dolunay'ın gözlerinin içine bakarak.
Dolunay biraz gücenik bir halde "Peki... Siz de haklısınız. Beni tanımıyorsunuz. Bir yabancıyım sizin için. O halde ilk ben başlıyorum anlatmaya." dedi.
Yonhi gülümseyip "Kendini anlatarak başlayabilirsin." diye ekledi.
"Ben Dolunay Akay, 21 yaşındayım. Türkiye'de doğup büyüdüm. Birbirini çok seven bir annem ve babam vardı..."
Birbirini çok seven bir annem ve babam vardı...
Bir annem ve babam vardı...
Vardı...
Dolunay bu cümlenin ağırlığını fark ettikçe gözleri doluyordu. Bir an onları çok özlediğini anımsadı. Dolunay kendini tutamayıp birkaç hıçkırık dudaklarından firar edince Yonhi ile Yesung ne yapacaklarını bilemeyip birbirine bakakaldılar. Sonra Yonhi, Dolunay'ı teselli etmek için ona sarıldı. Belli ki anne ve babasının başına bir şeyler gelmişti.
Yonhi'nin Dolunay'a sarılmasından sonra Dolunay'ın hıçkırıkları çoğalmıştı. Tam anlamıyla hüngür hüngür ağlıyordu. Dolunay'ı öyle görünce kendini kötü hisseden Yesung yatakta zorla doğruldu ve o ikisine destek olarak, tek koluyla sarıldı. Canı acıyordu ama buna katlanabilirdi. Dolunay'ı böyle görmeye dayanamamıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMSIZ SAVAŞÇI
FantasíaBir orduya karşı tek başına savaşabilecek güçte biri mi? Ancak masallarda olur... Öyle değil mi? Doğa üstü bir yaratık düşmanı tek hamleyle yener ve savaş biter. Puff... Ordu yok olur. İnsanlar hiç bir şey olmamış gibi mutlu son yazarlar kitaplara...