DÜNYANIN EN GÜZEL YERİNE YOLCULUK

1.3K 67 24
                                    

İyi okumalar🤗

BÖLÜM 1

"Dünyanın en güzel yolculuğuydu aşk ve kalbim bu yolculuğun sonunda sana hicret etti... Sen benim tek ülkemsin. Seni seviyorum..."

Tozlanmış hatıraların kapağını açmıştı Pega bu sözüyle... Karısı Esma hemen o ânı hatırlayıverdi. Dünyanın en güzel yerini bulmaya çalışırken Pega ile tanışmıştı ve Pega ona evlilik teklifi ederken bu cümleyi kurmuştu... Daha dün gibi hatırlıyordu her şeyi. Ne acı vericiydi ki alzheimer olan Pega bu sözü unutmamıştı, ölüm döşeğinde bile...

Karşısındaki soluk tene derin derin baktı Esma. Dünyalar güzeli kızı Dolunay nasıl da benziyordu babasına...

Elini Pega'nın elinin üzerine koydu, soğuktu... Nefesi kesik kesikti, dilindeki tek cümle ise "Dünyanın en güzel yerine yolculuk" tu... Kocasını seyretti Esma, bu onu son görüşüydü ve gözlerinden akan ılık damlalara rağmen ekledi:

"Dünyanın en güzel yolculuğuydu aşk... Meğer kalbim bu yolculukta sana hicret etmiş... Senin kalbin benim ilk ve tek evim. Beni evsiz bırakma Pega... Beni sensiz bırakma..."

Son nefesini verdi yaşlı adam. Çok değil birkaç saat sonra buluşacaklardı belki de birkaç dakika... Elini üzerindeki hastane önlüğünün cebine attı Esma ve bir köşede sessizce yaşananları izleyip hıçkırıklarını yutan kızına döndü.

"Bu, sana vasiyetimiz..."

Konuşamadılar... Kelimelerin boğazında boğum boğum yığıldığını hissediyorlardı ama tek kelime etmedi anne kız... Vakit gelmişti, kalbinin ritminin değiştiğini anlayan Esma "Hoşça kal." diyebildi kızına. "Beni merak etme ve ağlama... Dünyanın en güzel yerine yolculuğum başlıyor, üstelik yalnız da değilim, babanla..."

Gözlerine hücum eden yaşları yuttu Dolunay. Biriktirdiği her şeyi içine akıttı ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Onlara en güzel şekilde veda edecekti...

Soğuk bir günde, soluk bir hastane odasında veda etti annesiyle babasına ve hiçbir şeyi umursamadan kendine söyleneni yaptı. Cenaze işlemlerini sekretere bırakıp terk etti o şehri, o ülkeyi...

Bir ay sonra...

Hayatında yaptığı en güzel şeyi yapıyordu Dolunay, dünyayı geziyordu. Vasiyette de yazdığı gibi...

Uzun bir uçuşun ardından Hindistan'da indi Dolunay. Eşyalarını çarçabuk otel odasına yerleştirip yanına biraz da para alıp hızlıca geri döndü. Başına geleceklerden habersiz helikopter gezisi için can atıyordu. Gözüne takılan ilk aynadan kendini süzdü. Siyah saçları, zümrüt yeşili gözleriyle yeşil tişörtü ve siyah kotu çok uyumluydu. Hızlıca onu bekleyen özel helikoptere koştu.

Koltuğuna henüz oturmuştu ki içinde kötü bir his oluştu. Önemsemedi ve kemerini taktı.

Saatlerdir havada uçup Hindistan'ı izliyordu. Kıyı kesimleri yemyeşildi. Dünyanın en güzel yerine yolculuk ettiğinden emin hissediyordu kendini. Yeşil ve mavinin uyumu eşsizdi...

Aniden hava bozmaya başlamıştı, geri dönmeleri gerekiyordu. Önce gök yarılırcasına bir ses duyuldu ve ardından pilotun korkunç haykıran sesi: "Düşüyoruz..."

Helikoptere yıldırım çarpmış olmalıydı veya başka bir sorun oluşmuştu ama bunu düşünecek vakit değildi. Neyse ki paraşüt çantası takılıydı herkesin. Hızlıca helikopterden attılar kendilerini. Fakat bir gariplik vardı, rüzgâr Dolunay'ı başka yöne çekiyordu, pilot ve çevirmenden uzağa.

Paraşütünü sonunda açmıştı, yüzüne bıçak gibi çarpan yağmur damlaları ve kıyafetini yırtarcasına esen rüzgara rağmen sakin olmalıydı Dolunay ama yapamıyordu. Rüzgar onu çook uzaklara savurdu...

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin