BÖLÜM 5
Bir ürpertiyle gözlerini araladı Yesung. Odası serinlemişti. Gözlerini odada gezdirirken sebebini fark etti. Kapı açıktı ve Dolunay da yatağında yoktu! Dolunay'ın başına kötü bir şey gelmiş olması ihtimali aklına geldikçe kalbinin ritmi değişiyordu. Onu kimse fark etmeden bulmalıydı...
Yatağa yürüdü Yesung ve Dolunay'ın ince hırkasını eline aldı. Dolunay'ın hırkaya sinmiş çiçeksi kokusunu kokladı ve bu kokuyu beynine kazıdı. Burada dönüşemezdi Yesung, hızla kendini dışarı attı. Herkes uyuyor olmalıydı, yine de temkinli davranıp görünmeyeceğinden emin olduğu bir ağacın arkasına geçti. Şimdi konsantre olmalıydı. Nefesini düzenledi ve beynini boşalttı. Kendinden emin olduğunda kollarını iki yana açarak benliğine seslendi:
"Alpha! Çık dışarı..."
Beyninde kurduğu o küçük odadaki vahşi kurdu dışarı çıkardı ve oraya kendi insan bedenini hapsetti. Derin bir nefes alıp dışarı verdiğinde gözlerini açtı. Tam da istediği şeyi yapabilmişti. Alpha tek emriyle dışarıdaydı. Birkaç saniye bekledi ve tam olarak kurda dönüştüğünde hızla havayı içine çekti. Dolunay'ı kokusuyla bulacaktı.
Çok uzakta değildi Dolunay, kokusunu alabiliyordu. Tenine esen rüzgârla eş zamanlı derin bir nefes daha çekmişti ki ciğerlerine rüzgârın geldiği yönden bu kokuyu alabildiğini fark etti. Hızla otların arasından sıyrılarak o yöne koştu. Koşuyordu ama korkuyordu, kendine hâkim olabilecek miydi? O vahşi benliğini yine dizginleyebilecek miydi?
Yesung, Dolunay'ın kokusunu artık net olarak alabildiğinde adımlarını yavaşlattı. Otların arasından yavaşça sıyrılarak Dolunay'ı net olarak görebildiği bir yerde durdu. Güneş, doğmaya hazırlanırken narin ve titrek ışıklarını Dolunay'a uzatıyordu.
Yesung yerde gözleri kapalı bir şekilde oturmuş bu kıza derin derin baktı. Zihnini boşaltmaya çalışıyor gibiydi. Çok geçmeden hâlâ kurt formunda olduğunu hatırladı ve birkaç adım gerileyip görünmediği bir yere geçti. Bu defa herhangi bir şey hissetmemişti. Açlık hissetmiyordu Yesung ve birine zarar da vermemişti... Bu düşüncelerden sıyrılarak derin bir nefes aldı. Kendi insan bedenini hapsettiği beynindeki o odayı düşündü ve odanın kilidini kırmayı hayal ettiği anda kollarını iki yana açarak "Yesung! Çık dışarı..." dedi.
Gözlerini araladı Yesung, yeniden insan formuna dönmüştü. Yavaşça Dolunay'a yürüdü ama bir tereddüt yaşadı. Yanına gitse miydi? Bu düşünceden vazgeçip onu izlemeye koyuldu...
"Küçücük bir tohumsun... Rüzgârla savruluyorsun..."
Dolunay, ayağa kalktı ve narin bir şekilde pozisyonunu ayarladı. Ayak parmaklarının üzerinde duruyordu. Kafasını boşaltmak istediği zaman hep bu uydurduğu hikâyeye uyarak dans edip devamında da meditasyon yapardı...
Ayak parmak uçlarında dururken küçükken aldığı bale derslerini hatırladı. Dikkatini dağıtmasına izin vermeyerek kafasını iki yana salladı. Yesung Dolunay'ın bu hareketini bir şeye karasızlığına yordu...
Derin bir nefes daha alarak tekrarladı:
"Küçücük bir tohumsun... Rüzgârla savruluyorsun..."
Parmak uçlarında bedeninin hafifliğini düşünerek bir tohum olduğunu hayal etti. Kollarını karnının hizasına getirerek kendi etrafında önce narince ve yavaş yavaş hızını arttırarak bedenini döndürdü. Rüzgârda gerçekten savrulduğunu hayal etti.
Parmaklarının ucunda bir o yana bir bu yana dönerek ilerliyordu Dolunay. Bunu gören Yesung'un tüyleri ürperdi. Bu kız uçurumun kenarında gözleri kapalı bir şekilde dans edecek kadar kafayı mı yemişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMSIZ SAVAŞÇI
FantasyBir orduya karşı tek başına savaşabilecek güçte biri mi? Ancak masallarda olur... Öyle değil mi? Doğa üstü bir yaratık düşmanı tek hamleyle yener ve savaş biter. Puff... Ordu yok olur. İnsanlar hiç bir şey olmamış gibi mutlu son yazarlar kitaplara...