BÖLÜM 31
Gerekli açıklamalar yapılmış ve merak edilen tüm sorular cevaplanmıştı. Sürü ile törende buluşmak üzere ayrılırken Dolunay ve Yesung kasabaya gitmek için ormanın içinden geçiyorlardı. Hava kararmış, yüksek ağaçlar ayın ışığını keserek ormanı siyaha boyamıştı. Her ne kadar Dolunay'ın içi ürperse de bunu Yesung'a belli etmemeye çalışıyordu. Yesung heyecanlı ve mutluyken kendi huzursuzluğuyla onu rahatsız edemezdi, buna hakkı yoktu...
Dolunay huzursuzluğunu üzerinden atmak adına sürekli sorular soruyordu Yesung'a. Aslına bakılırsa oldukça düşündürücü ve mantıklı sorular sorduğu için kendi huzursuzluğunu unutuyordu. Her ikisi de soru üzerine tartışıyorlar ve yavaşça ilerliyorlardı...
"Yesung sana katılmıyorum. Darwin'in evrim teorisi tamamıyla uydurmaca. Şöyle düşün ki dinozorları biz hiç görmedik ama bu farklı canlı türlerinin fosillerine ulaşıldı. Sonra ne oldu? Adamın biri çıkıp o kemikleri kafasında kurduğu bir şemaya sokarak ona dinozor ismini verdi. Kimse de yanlış olabilir demedi çünkü insanlar bilmedikleri konularda uzman olduğunu iddia eden insanlara inanarak kolay yolu seçtiler. Düşünmeden hazır bilgiye kondular. Peki ya o bilgi öyle değilse? Yani şunu söylemek istiyorum tek Tanrıya inanıyorsun fakat aynı zamanda Darwin'in teorisini haklı bulup insanların oluşumunu hayvanlara bağlıyorsun. Sence yaşadıklarımızı ve öğrendiklerimizi hesaba katarsak bu mantıklı mı?"
Yürümeyi bırakıp Yesung'un yüzüne baktı. Yesung ise düşüncelere boğulmuş bir şekilde konuşmaya başladı...
"Sen haksızsın demiyorum, haklı olabilme payın var ama şöyle ki Darwin de çok mantıklı konuşuyor..."
"Tanrı aşkına! Madem öyle, bana evrim geçiren bir maymun göster. Gösteremezsin değil mi? Madem maymundan evrilmişiz ya hani(!) neden maymunlar evrim geçirmeye devam etmiyorlar. Ya da şunları bir köşeye bırakalım... Kimse de çıkıp demiyor ki o ilk maymunu kim yaratmış ya da neyden evrilmiş!"
"Sanırım ilk maymun balinadan evrilmiş. Yanlış hatırlamıyorsam ona dayandırılmıştı."
"Yesung...(!) Peki ya balina?"
"Su... Sudan..."
Dolunay alayla gülerek: "Yani su balina doğurdu öyle mi?! Cidden buna inanabiliyor musun?!"
"Ah... Big Bang den sonra dünya ateş topuydu sonra buzul çağdı suydu bilmem neydi, of... Tamam işte oraya kadar mantıklı geliyor da orada kopuyor. İşte orada da Yaratıcının varlığı gözler önüne seriliyor. Bu sebeple ben aklımı zorlayacak şeyleri kurcalamayarak bir köşeye itiyorum. Hem sen de çok mantıklı konuşuyorsun. Boş verelim bunları, sıkıldım bu konudan..."
Dolunay zafer kazanmış bir edayla gülümseyerek "Hı hı, tamam öyle olsun..." dedi ve birkaç adım ilerleyerek Yesung'un onu takip etmesi için beklemeye koyuldu. Ama Yesung başını başka yöne çevirmiş ve bakışlarını o yöne sabitlemişti. Orada ne vardı?!
İçindeki huzursuzluk tekrar vücuduna dolup taşarken Yesung'a doğru bir adım attı Dolunay. Fakat Yesung solunda kalan Dolunay'a sol eliyle durmasını işaret ediyordu.
Dolunay, Yesung'un işaretiyle durarak Yesung'un baktığı yere bakmaya çalıştı. Oradaki her neyse çalılar onu kapatmıştı, Dolunay onu göremiyordu ve göremediği her saniye sinirlenmeye başlıyordu.
Çalılar tekrar hareketlenince Yesung'a bir şey olabilir korkusu Dolunay'ı harekete geçirdi ve hızla o yöne yürüdü. Yesung işaret parmağını ağzına götürerek Dolunay'a sessiz olması gerektiğini anlatmaya çalışırken Dolunay bağırarak konuştu.
"Hey sen, oradaki! Aksiyon yaratmaya bayılıyor olmalısın ama unuttuğun bir şey var. Eğer ortaya çıkmazsan ben, çok fena aksiyon yaratacağım!"
Yaşlı bir kadın sesi duyuldu.
"Alphea fazla tez canlı ve korkusuz. Alpha ise fazla temkinli. İkiniz de çok yanlış hareket ediyorsunuz..."
Yaşlı, yüzü buruş buruş ve oldukça kısa, kambur bir kadın çalıların arasından çıkarak kendini gösterdi.
"Ben sadece bir elçiyim. İsmim ve cismim önemli değil. Size kutsal Rava'nın selamını getirdim."
Yaşlı kadın iki büklüm olan beliyle eğilerek Alpha ve Alphea'yı selamladı.
Şaşkınlığın verdiği sessizliği ilk bozan Dolunay olmuştu. Başıyla kadını selamlayarak "Rava neden sizi elçi olarak gönderdi ki? İstese benimle her an irtibata geçebilir." dedi.
Yesung da kadını başıyla selamlayarak Dolunay'ın söylediğini onaylayan sesler çıkardı.
Yaşlı kadın derin bir nefes alıp "Benim size hem anlatacaklarım hem de göstereceğim şeyler var. Rava bunu yapamaz. Unutmayın ki ejderhalar milyonlarca yıl önce yaşmış varlıklardır. Rava kendini açığa çıkaramaz, düşmanlar açığa çıkmadıkça. Kutsalların açığa çıkması kıyameti doğurur..." dedi.
Yesung inanmış gibi dururken Dolunay temkinli davranarak zihninden Rava'ya seslenip olayın doğruluğunu veya yanlışlığını ispat etme peşindeydi.
Birkaç saniye içerisinde Rava'dan aldığı talimatla rahatlamıştı. Bu yaşlı kadın doğruyu söylüyordu... Dolunay derin bir nefes alarak "Bizi bir yere götürmeliymişsin, Rava istemiş?" diye sordu.
Yaşlı kadın gülümsedi ağzında kalan tek tük dişlerini göstererek. Ardından sırtını dönerek "Beni takip edin." deyip ters yöne yürümeye başladı. Uzun elbisesi yeri süpürürken sırtındaki siyah örtü ve elindeki asa ile oldukça garip görünüyordu bu kadın...
Dolunay ve Yesung birbirine kısa bir bakış attıktan sonra yaşlı kadını takip etmeye başladılar. Kadın şaşılacak derecede dinç ve hızlı yürüyordu. Merakına yenilerek sordu Dolunay:
"Siz... Çok dinç duruyorsunuz. Acaba kaç yaşındasınız?"
"Benim yaşım yoktur. Yaşı bilmem, çok görüp geçirdim... Kabilem kehanete kurban edilirken ben yeni yeni güneşin nereden doğup nereden battığını öğrendiğim yaştaydım... Rava beni himayesine alarak diğer canlılardan korudu ve kimsenin bilmediği, sadece kendisinin bildiği sırları bana öğretti. Dediğim gibi Rava bir ejderha. Yaşı kaçtır bilinmez fakat ilk yaratılan varlıklardan olduğu için çok bilgilidir. Her varlığı, her canlıyı çok iyi bilir. Şimdi ise bu bilgileri benim aracılığımla size anlatmak ister çünkü yazgı yazılmıştır, gerçekleşmesi gereken kehanet kesin olarak gerçekleşecektir..."
Dolunay ve Yesung şaşkınlıkla birbirlerine baktıktan hemen sonra yaşlı kadına bakışlarını sabitlediler. Hâlâ bilmedikleri şeyler mi vardı? Kehanet aynı kehanet miydi? Yazgıları yazılmış mıydı? Kaderleri belirlenmiş miydi? Onları neler bekliyordu?
Kadın boş alanda durarak etrafına bakındı. Kimsenin orada olmadığından emin olmaya çalışıyor gibiydi.
Yesung ve Dolunay neler olacağını beklerken yaşlı kadın bir şeyler mırıldanarak kollarını havaya kaldırıp deminden beri elinde tuttuğu asanın ucunu sert bir şekilde yere vurdu. Asa yere değer değmez toprak çöktü ve aşağıya doğru topraktan merdivenler oluştu.
Yesung ve Dolunay'ın şaşkınlıkla gözleri kocaman açılırken yaşlı kadın onları yerin altına doğru uzanan merdivenlere davet ediyordu. Dolunay gerginlikle Yesung'un sol koluna girerek tedirginliğini ona hissettirdi. Yesung ise sakin kalmaya çalışarak eliyle Dolunay'ın elinin üzerine hafifçe dokundu ve birkaç adım ilerleyip onun da cesaretlenerek yürümesini sağladı. Yaşlı kadın iki adım önden merdivenleri inerken Dolunay ve Yesung onu takip ederek yerin altına doğru ilerlediler.
Loş, sarımtırak ışıklar merdivenleri aydınlatırken arkalarında duydukları gürültüyle başlarını çevirdiler. Demin toprağın yarıldığı yer kapanmıştı! Çıkış kapanmıştı!!!
•••
Merhabalar... Heyecanlı bir bölümle döndüm. Kısa kestim çünkü birkaç işim var onları hallettikten sonra yeni bölümü hemen yazarak yükleyeceğim. Muhtemelen yeni bölüm bu akşam gelir.
Eee neler yapıyorsunuz? Nasılsınız? Beni sorduğunuzu duyar gibiyim :) Ben iyiyim moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Bana dua edin.. Hepinizi çok seviyorum❤

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMSIZ SAVAŞÇI
FantasiBir orduya karşı tek başına savaşabilecek güçte biri mi? Ancak masallarda olur... Öyle değil mi? Doğa üstü bir yaratık düşmanı tek hamleyle yener ve savaş biter. Puff... Ordu yok olur. İnsanlar hiç bir şey olmamış gibi mutlu son yazarlar kitaplara...