FİNAL

164 10 13
                                    

Bölüm 60

Güneş olanca sıcaklığıyla güne gülümserken ılık esen rüzgâr bir tüy misali teni okşuyordu. Pencerenin kenarına yaklaşan Dolunay "Ne yazık! Savaşmak için mükemmel bir gün, ölmek içinse paha biçilmez..." diye mırıldandı. Normal bir güne uyanır gibi esnemiş ve odasının penceresini açarak ılık ılık esen rüzgârı ve şen şakrak ötüşen kuşların huzur veren sesini içeriye buyur etmişti.

Dolunay'ın mırıltısını duyan Yesung Shakespeare'in dizelerini mırıldanarak ona doğru yürüdü.

"Şu dünya yorgunu bedenimi kurtaracağım.
Ey gözler son kez bakın! Kucaklayın son kez ey kollar!
(Dolunay'a sıkı sıkı sarılarak sözlerine devam etti. Dolunay ise Romeo ve Juliet'ten dinlediği bu alıntıya hayranlıkla kulak veriyordu.)
Ve ey siz nefes kapıları, yasal bir öpüşle mühürleyin
Doyumsuz ölümle yaptığım bu süresiz anlaşmayı!"

Dolunay'ı kendine doğru çevirdi ve öptü. Dolunay, elini Yesung'un yanağına getirerek dizelere onun bıraktığı yerden devam etti.

"Gel, acı ölüm; gel ey rezil yol gösterici!
Sen, umutsuz kaptan, deniz tutmuş şu yorgun tekneyi
Yalçın kayalara bindiriver artık!
Sevgilime! Aşkıma!
(Yesung'u öptü, ardından sözlerine devam etti.)
...Gerçekten çabuk etkiliyor ilacın.
Ölüyorum işte bir öpücükle!"

Dolunay sözlerini bitirdiğinde ikisi de buruk bir şekilde gülümsemişti. Bugün o büyük gündü. Uzun uzun bakıştılar. Beraber geçirecekleri huzur dolu bu son anda hiçbir şey söylemeden her şeyi söylüyorlardı birbirlerine... Romeo ve Juliet'i ancak ölerek birbirine kavuşturan bu hayat, onlara beraber yaşama lüksü sunacak mıydı? İkisi de bilmiyordu... Bildikleri tek şey, bilmedikleri bir yolda kanının son damlasına kadar savaşırken beraber yaşayıp beraber yaşlanma hayali kuracaklarıydı...

Vakit geldiğinde savaş kıyafetlerini giyinip dışarı çıktılar. Ordu hazır bir hâlde kuzeydeki alanda bekliyordu. Ağır adımlarla yürürlerken Ales yanlarında belirdi. Gülümseyerek "Sayıca üstünüz. Ayrıca savaşmaya gideceğimizden haberleri dahi yok. Onları gafil avlayacağız." dedi.

Dolunay derin bir iç çektikten sonra "Şir'i bu kadar küçümseme! O, beklediğimizden çok daha güçlü... Üstelik büyü kitabı da hançer de onda! Ama ant olsun, bütün bunlar beni durduramayacak. Onun canını ben alacağım!" dedi. Bunu söylerken sağ elini kemerine takılı olan kılıcının kabzasına götürmüş ve kabzayı sıkmıştı.

Yesung ciddi bir tavırla "Ölmek var, dönmek yok! Şir bugün ölecek! Biz onun icabına bakacağız!" dedi.

Ales başını salladı ve "Yağmura hazırlıklı olun. Savaş meydanına vardığımızda sağanak başlayacak." dedi.

Dolunay ve Yesung başıyla onayladı. Bir süre sonra ordunun beklediği alana vardıklarında yüksekçe bir yere çıktılar.

Alpha ve Alphea'nın gelişiyle tüm sesler kesilmişti. Yesung öne çıkarak "Hepsini yok etmeden dönmek yok! Bu topraklar onlara mezar olacak!" diye kesin bir emir verdi. Ardından cinlerin konuşlandığı alana (savaş meydanına) doğru orduyla beraber ilerlemeye başladılar. Korku mu? Hissetmiyorlardı...

Varış noktalarına az bir mesafe kaldığında Dolunay telepatiyle tüm orduya "Peçelerinizi takın!" emrini verdi ve Yesung'u kolundan tutarak geriye doğru çekip ordunun arasına karıştı. Kafasıyla işaret verdiği Eun ve Jang ise ordunun başına geçtiler. Herkes peçe taktığı için kimin kim olduğu anlaşılmayacaktı. Böylece Dolunay ve Yesung rahatça savaşabilecek ve Şir'e doğru ilerleyebileceklerdi.

Savaş meydanına vardıklarında vampir kılıklı cin ordusu hazır hâlde bekliyordu. Dolunay dudağının köşesini kıvırdı. Böyle olacağını elbette ki biliyordu. Alphea'nın büyü kitabı sayesinde çoğu büyüyü rahatlıkla yapabiliyor ve çoğu şeyden rahatlıkla haberdar olabiliyorlardı.

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin