MUCİZE

166 13 5
                                    

Uzun mu uzun bir bölümle merhabalar... Yazarken eğlendiğim bir bölümdü umarım siz de okurken zevk alırsınız...

(Not: Görselde betimlenen sembol var.)

BÖLÜM 22

Efsanelere inanır mısınız? Pek çoğumuz efsaneleri saçma, uyduruk hikâyeler olarak tabir ederiz. İnanamayacağımız öyle olaylar yaşanmıştır ki biz inanarak huzursuz olmak yerine uyduruk hikâyeler diyerek inanmamayı seçmişizdir. Efsanelerin gerçek olabileceğini hiç düşünmemişizdir. Kim mucizelere inanıp aklını kaçırmak ister ki zaten, değil mi? Peki ya o mucizevi hikâyeler gerçekse? Size bir sır vereyim mi? Ben mucizelere inanıyorum. Şunu hiç unutmayın; siz mucizelere inanırsanız mucizeler de size inanır...

Yesung'a sarılırken Şara'nın sesi Dolunay'ın beyninde yankılandı.

"Davetsiz misafirlerimiz var... Sürüyü geri çekip okyanusa gelin! Sizi bilgilendirip görevimi yapmalıyım."

Dolunay ne olduğunu anlayamayarak hızla Yesung'dan ayrılarak ona sordu: "Sürü nerede?"

Yesung o an hatırlayıp elini başına koyarak konuşmaya başladı. "Ah... Onları unutmuşum! Sürüye seni bulması için emir vermiştim."

"Onları hemen geri çek ve beni bulduğunu söyleme!"

Yesung anlayamayarak kaşlarını çattı ve Dolunay'ın gözlerine bakarak konuşmaya devam etti: "Sen Alphea'sın Dolunay. Sürü bana ne kadar bağlıysa sana da o kadar bağlı. Sana zarar verecek bir şey yapmazlar."

"Anlamıyorsun... Sen dediğimi yap, vakit yok! Sonra detaylı konuşuruz bunları..."

Yesung Dolunay'ın bu tavrına şaşırsa da denileni yaparak telepatiyle tüm kurtlara seslendi. "Sürünün güvenliği adına aramayı tek başıma sürdüreceğim... Emre sadık kalıp kasabalarınıza dönün! İtiraz istemiyorum!"

Sürüdeki kurtlar emre şaşırsa da net bir şekilde emir verildiği ve itiraz istenmediği için mecburen aramayı bırakıp kasabalarına dönmeye başlamışlardı. Ulama seslerinin uzaklaşmasından anlayabiliyorlardı.

Sürü tamamen dağıldığında Yesung Dolunay'a sorarcasına bir bakış attı. Dolunay ise ayağa kalkmış ve elini Yesung'a uzatmıştı. Yesung Dolunay'ın elini tutarak ayaklandığında Dolunay okyanusa bakarak konuştu. "Şara suyun dibinde bizi bekliyor. O, bir okyanus canlısı. Derin bir nefes al. Üç deyince atlıyoruz..."

Yesung duyduklarına şaşırsa da Dolunay saymaya başlamıştı bile.

Bir...

İki...

Üç...

Derin bir nefes alarak el ele okyanusa atladılar. Deminki sert dalgalar yok olmuş, okyanus durulmuştu... Yesung ayağına dolanan yosunları fark ettiğinde panikleyip çözmeye çalışınca Dolunay ellerini aşağıya ve yukarıya hareket ettirerek Yesung'a sakin olması gerektiğini söylemeye çalışıyordu.

Dolunay okyanusun altında nefes alabiliyordu ama Yesung öyle değildi! Şara nereye gitmişti ki? Onları çağıran oydu ama geç kalıyordu! Yonsunlar onları okyanusun altına çekmeye devam ediyordu. Dolunay'ın elini tutan Yesung çırpınırken, onu böyle görmeye dayanamıyordu Dolunay. Yesung'un nefesi baloncuklar şeklinde ağzından ayrıldığında Dolunay onun tekrardan boğulmasını izleyemezdi! Yesung'u tutarak kendine çekti ve dudaklarını onun dudaklarına bastırarak nefesini üfledi.

Yesung Dolunay'ın yaptığına şaşırsa da bu biraz daha suyun altında durabilmesi için zaman kazandırmıştı onlara. Dolunay nefes alabiliyor gibi duruyordu... Dolunay geri çekildiğinde Yesung şaşkın bir halde ona bakıyordu. Dolunay bunu anlamış olacak ki eliyle boynunu gösterdi. Yesung Dolunay'ın boynundaki solungaçları görünce şaşkınlığı daha da arttı. Bu nasıl olmuştu?

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin