KISKANÇLIK

93 9 0
                                    

Merhabalar... Uzunca bir süre yoktum. Umarım okumalar düşmemiştir. Uzunca bir bölüm sizi bekliyor. Neyse lafı çok uzatmayayım, size iyi okumalar🌸🧚‍♀️
Haa bu arada hikayenin sonuna zihninizde kolay canlandırmanız amaçlı Nora ve Yonghu'nun resimlerini ekliyorum bakmayı unutmayın...
•••

BÖLÜM 35

"Bunun işe yarayacağından emin misin Rava?"

Karşısındaki ejderhanın gözlerine derin derin baktı Dolunay. Bunu yaparsa binlerce insanın hayatına son vermiş olacaktı...

"Eminim Alphea. Cinler dumanla yaratıldıkları için suya temas ettikleri anda yok olmaya mahkumlar."

"Peki ya vampirler? Cinleri saf dışı bıraksak dahi ya vampirler için olan planımız işlemezse? O zaman ne yaparız?"

Elini saçlarına götürdü Dolunay ve gözlerini ejderhadan kaçırıp mağarada gezdirdi. Kısa süreli sessizliği bozan Rava'nın sesiyle tekrar gözlerini ejderhaya çevirdi.

"En büyük zaafınla savaşabilir misin? Aç bir aslan geyiği yemeden durabilir mi? İnsanları yem olarak kullanmazsan yenilirsin. Karar senin..."

Dolunay camdaki sesle nefes nefese irkilerek uyandı ve kısa bir süre ne olduğunu anlamaya çalışır gibi boş bakan gözlerini yatağında gezdirdi. Boncuk boncuk terler boynundan aşağıya süzülürken cam tekrar ısrarla çalınınca gözlerini odasının camına çevirdi. Yesung'u görmesiyle yataktan fırlayarak cama ilerledi ve hızla camı açtı.

"Dolunay iyi misin?"

"Sanırım..."

Yesung camdan içeriye girerken Dolunay hâlâ gözlerini yere sabitlemiş, gördüklerini düşünüyordu. Bu Rava'nın ona gizli bir mesajı mıydı yoksa gelecekte vermesi gerekecek olan bir karar mıydı? Bunu yapacak mıydı? Yapmalı mıydı?

Yesung Dolunay'ın renginin attığından kâbus görmüş olabileceğini düşünerek "Gel benimle. Şu elini yüzünü yıkayalım. Kendine gelirsin." diyerek put gibi odanın ortasında dikilmiş olan Dolunay'ın elinden tutup odadaki banyoya yöneldi.

Dolunay'ın gözlerinin dalıp dalıp gitmesinden bir şeyleri düşündüğü belliydi. Musluğu açarak elini ıslattı Yesung ve Dolunay'ın yüzüne sürdü, saçlarını geriye itti ve Dolunay'ın başını kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.

"Sadece bir rüyaydı. Rahatla biraz... Hadi anlat bana. Ne oldu? Ne gördün? Ne bu halin?"

Dolunay Yesung'a uzun uzun baktıktan sonra "Geleceğimiz peşimizi bırakmayacak! Asla yapmamamız gerekiyordu... İnsan yazgısını değiştiremez. Gelmesi gereken gelecek ve olması gereken olacak..." dedi ve gözlerinin dolmasına engel olmaya çalıştı.

Yesung, Dolunay'ın hâlâ gördüklerinin etkisinde olduğunu anlayınca ona sarılarak "Düşünme bunları." deyip saçlarını okşadı. Gördüğü her neyse onu bilmeden, Dolunay'ın bu sözleriyle, Yesung'un içine de bir kurt düşmüştü. Acaba doğru mu hareket ediyorlardı? Endişe, bedenini ele geçirmişken derin bir nefes verdi dışarıya ve Dolunay'ı saçlarından öperek "Beraber uyuyalım mı?" dedi.

Dolunay hâlâ gördüğü rüyanın etkisindeyken bu soruyla bir an başını kaldırdı ve Yasung'a "Saat kaç?" diye sordu.

"Saat 2 çeyrek."

Dolunay bir anda ayılarak "Sanki çok uzun bir süredir uyuyormuşum gibiydi. Her neyse... (Bir an durdu ve Yesung'a bakarak) Sen neden bu saatte geldin?" diye soruverdi.

Yesung oflayarak: "Hiç sorma... Şifahaneye gitmem gerekti. Yazın ortasında tören için kürk giyersem tabi böyle olur..."

"Ne? Ne olur?"

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin