BÜYÜ

294 26 2
                                    

Merhaba arkadaşlar... Neler yapıyorsunuz bakalım?

Baya internetsiz kalmıştım, internet yapar yapmaz da bölüm yüklemeye geldim... Bol yorum ve vote istiyorum. Neler olacak neler 😄 Heyecan var mı? Neyse sizi çok tutmayayım da bir an önce okumaya başlayın😘

BÖLÜM 7

Gökyüzünün kararmaya yüz tuttuğu sıralarda düşünceli bir şekilde ormanda ilerliyordu Yesung. Kafasını kaldırdığı zaman nerede olduğunu kestiremedi ama buna alışkındı, bu ormanda sık sık kaybolurdu. Neyse ki koku alma duyusu sayesinde yolunu, her zaman olduğu gibi, bir şekilde buluyordu.

Evden yemek bulacağım deyip avlanmaya çıkmıştı ama düşünceleri beynini rahat bırakmadığından dönüşemiyordu ya da Yesung o sebepten dönüşemediğini sanıyordu...

Güneş battığı sırada durup biraz sessizliği dinledi. Bu birkaç günde ne çok şey yaşanmıştı ama konuşmak için fırsat bulunamamıştı. Dolunay kimdi? Onunlayken gelen o garip his neydi? Binlerce soru beyninde yankılanıyordu da oturup onunla bir türlü konuşamıyordu.

Düşüncelerini bölen o hışırtı sesiyle durakladı Yesung ve arkasındaki çalılıklara odaklandı. Bir çift parıldayan gözle karşılaşınca şaşkınlıktan ağzı açılmıştı. Bir çift pembemsi göz görüyordu, görüyordu ama gözlerin sahibini göremiyordu! Vücudundaki kan akışının hızlandığını his ediyordu ama dönüşemiyordu bir türlü. Bu da neydi?

O gözler ona yaklaşırken bacaklarının güçsüzleştiğini hissetti Yesung ve diz çöktü. Ayağa kalkıp direnmek istiyordu ama yapamıyordu. Sanki felç olmuştu! Görüyordu, duyuyordu ama kımıldayamıyor, dönüşemiyordu. Bu her neyse dönüşmesini ve hatta mantıklı düşünmesini de engelliyordu!

Yesung içten içe yardım istiyordu ama çağırabilecek kimsesi de yoktu. Dudaklarını zar zor hareket ettirerek "Dolunay" diyebildi. Hoş! Kendi sesini o bile duyamıyordu ya, Dolunay nasıl gelip de yardım edebilirdi ki ona! Gelse dahi yardım edebilecek güçte miydi?

&

Yesung gideli bir saat olmuştu. Güneş batıyordu ve Dolunay'ın açlığı katlanıyordu. Yesung'u bekleyemezdi, zaten açlığı yüzünden mantıklı düşünemiyordu. Son yaptığı aklına gelince utançtan yanakları kızarıverdi.

"Yok, bu böyle olmaz. Kendine gel Dolunay! Sen Alpheasın!"

Bu son söylediğine kendi de inanamıyordu ya gülüverdi istemsizce.

"Madem bu kadar güçlü biriysem gider kendi yemeğimi kendim bulurum."

Hızla oturduğu koltuktan kalkıp dışarı çıktı. İyi, güzel ama nasıl dönüşecekti? Hiçbir şey bilmiyordu. Derin bir nefes aldı ve bu düşüncelerden kurtuldu. Zaten hiçbir zaman aciz olmamıştı ve acizliği de sevmezdi. O güçlü bir kızdı.

Sağ tarafında batmakta olan güneşi ve sol tarafında da ayın kendini göstermeye çalıştığını görebiliyordu. Kendini güçlü hissediyordu. "Dönüşmek istiyorum." Diye geçirdi içinden. Sonra ekledi: "Alphea'ya..."

Etrafında dönen turuncu, mavi ışıkları gördüğünde korktu ama çok geçmeden alıştı. Bedeni kurda dönüşünce kendi kendine birkaç soruya boğdu beynini.

"Tekrar nasıl insan olacağım şimdi? Bu güç ne kadar daha bende böyle duracak?"

Kollarındaki bilekliği gördü, eşsiz bir güzellikteydi. Sonra beyaz tüylerinde gezindi gözleri. Kıyafetleri? Kıyafetleri üzerinde değildi! Hafızasını yokladı. Geçen sefer kurda dönüştüğünde de aynen böyle olmuştu ama sonrasında insan olduğunda aynı kıyafetler üzerindeydi. Bu nasıl oluyordu? Yesung'a sormayı unutmamalıydı. Belki bunu ona sorması saçma olabilirdi ama merak ediyordu ve daha soracağı binlerce soru vardı bunu da onların yanına iteleyip avlanmak için ormana doğru hızla koşmaya başladı.

BAĞIMSIZ SAVAŞÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin