Çukur yaş konusunda bok gibi olduğu için ben gene liste bırakıyorum buraya. Ona göre okuyun. İlk sahnedeki yaşları bu.
Cumali 18
Kahraman 16
Selim 7
Salih 7
Yamaç daha doğmadı.Cumali öğrendiğinde deli olmuştu. Annesinin bunu nasıl yapabildiğini anlayamıyordu. El kadar bebeği sokağa bırakmak da ne demekti? Tamam, kocan bir bok yemiş, kızgınsın. Ama bebeğin suçu ne? Onun hakkı yok mu kardeşleriyle babasıyla yaşamaya?
Cumali başka bir kardeşinin olduğunu yeni öğrenmişti. Daha doğrusu annesi ve Paşa konuşurken duymuştu. Paşa çocuğu Varto'ya gönderdiğinden bahsetmişti. Cumali de merak edip sormuş ve eninde sonunda gerçeği öğrenmişti onlardan. Ve evet, öğrendiğimde deli olmuştu.
Şimdi Cumali sakin kalmaya çalışıp arabasını Varto'ya sürerken Çukur'dan ayrıldığından beri durmadan çalan telefonunu meşgule attı. Babası arıyordu, Emmi arıyordu, Paşa ve annesi daha çok arıyordu. Ama iş işten geçmişti. Cumali hala evden nasıl çıktığını hatırlıyordu. Annesine "Sen iste ya da isteme Sultan Hanım ama ben kardeşimi alıp eve getireceğim. Sen de heba ettiğin yılları nasıl telafi edeceğini düşün şimdi." diye bağırmış ve gitmişti.
Salih, Paşa'nın ona söylediği köye geldiğinde arabasını köy kahvesinin yanına park etti ve indi. Kahveye girip içeridekilere selam verdikten sonra "Ben Salih Helvacı'yı arıyorum, evini bileniniz var mı?" dedi. Adamlardan biri "Yaşlı olanı diyorsan, iki hafta önce toprağa verdik. Ama torununu diyorsan... evdedir belki. Son günlerde gözükmüyor hiç." dedi.
Cumali evin adresini alıp teşekkür ettikten sonra eve gitti. Kapıyı tıklatacakken kapının zaten ardına kadar açık olduğunu gördü. Hemen içeri girse de yağmalanıp darmadağın olmuş bir ev dışında bir şey bulamamıştı. Cumali çok geç kaldığını düşünüp içten içe korkarken sokağa çıktı.
Gece olana kadar Salih'i aramıştı. Sokakta oynayan çocuklardan, evinin önündeki taburede çocuklara göz kulak yaşlılara kadar herkese sormuştu. Bazıları onun köyün yanındaki otlağa doğru gittiğini söyleyince Cumali de hemen rotasını oraya çevirdi.
Otlakta bir koyun sürüsüyle ilgilenen bir çoban vardı. Çoban da en fazla dokuz on yaşlarında olmalıydı. Cumali ona da sormuştu Salih'i. Kardeşinin nasıl gözüktüğünü bile bilmiyordu buraya gelirken ama köydekiler anlatmıştı. Esmer, uzun saçlı, sağ gözünün altında kırmızı bir leke var. Salih aynı şekilde çobana Salih'i tarif ettiğinde çoban başını sallayıp otlağın yanındaki küçük koruyu işaret etmişti. "Oraya girmişti en son, bi yarım saat önceydi sanırım."
Cumali oradan da ayrılık koruluğa girdiğinde Salih'in adını bağıra bağıra aramaya devam etmişti küçük çocuğu. Hava kararmış ve soğumuştu. Cumali küçük bir çocuğun, bir korulukta gecenin bu vakti yalnız olma fikrini sevmemişti. Adımlarını hızlandırıp daha yüksek bağırdı. En sonunda ilerideki mağaraların birinden bir inilti ve uluma yükselmişti. Cumali şansını orada denemek için oraya ilerledi.
Küçük mağaraya girdiğinde anne bir köpek hemen yavruları arkasına alıp ona hırlamaya başlamıştı. Cumali ondan korkmayarak iç geçirdi. Salih burada da değildi anlaşılan. Cumali tam çıkacakken ay ışığının zar zor girdiği mağarada çıplak bir ayak gördü. Cumali ayağın devamını takip edince mağarada, yavru köpeklerin arasında uyuyan bir çocuk gördü. Üstüne aldığı kocaman bir battaniye vardı ama hala titriyordu. Cumali hemen köpekleri es geçip çocuğun yanına çöktü.
Onu nazikçe dürtüp "Hey, uyan bakalım." dedi. Çocuk yüzünü buruşturup uyandı ve gözlerini ovuşturdu. Gözleri tamamen açıldığında Cumali'ye baktı. Onu ilk başta tanımamış olsa da "Cumali Abi?" demişti. Onu Çukur'da görürdü eskiden. Sokaklarda gezer, çatılarda dolaşırdı. Hatta bir kere, Salih ve Saadet çatıdan insanlara kızılcık atarken Cumali onları karşı çatıdan görmüş ve onlara göz kırpmıştı.
Cumali rahatça nefesini verip "Salih?" dedi. Salih üstünde annesi öldüğünden beri hissedemediği bir güven duygusu hissediyordu. Çukur'u, evini çok özlemişti. Ve Çukur'a dair bir şey görmek onun için çok fazlaydı. Salih başını sallayıp ağlarken Cumali ona sarıldı. Bulmuştu işte. Kardeşini bulmuştu. Bir mağarada kendini hayvanların yanında ısıtmaya çalışırken...
Cumali Salih'in sırtını sıvazlarken çocuğun yırtık tişörtünden kürek kemikleri arasındaki Çukur dövmesini gördü. Cumali ona daha sıkı sarılırken bu durumda olan kişinin Çukur'un bir çocuğu olmasından nefret etti, o kişinin öz kardeşi olmasından nefret etti. Çocuğun saçlarını okşayıp "Geçti gitti Salih." dedi. "Bitti gitti."
***
Cumali onu mağaradan çıkarttıktan sonra ikisi el ele yürüyerek Salih'in evine gelmişlerdi. Salih onun elini bırakmayı reddediyordu her seferinde. Sanki Cumali'yi bıraksa yok olacakmış gibi hissediyordu.
Eve girdiklerinde Cumali, kardeşini divana oturttu ve ışığı açtı. Düzgün ışık altında kardeşine baktığında içi daha çok acıdı. Yüzü gözü kirden ve çamurdan simsiyah olmuştu. Dudağında ve kaşında patlaklar vardı. Cumali iç geçirdi. Bu küçük çocuğu, bu duruma sokan annesi ve öz amcası yerine koyduğu adamdı. Cumali içinde büyüyen öfkeyi yatıştırdı ve onun önünde diz çöküp gözlerini eşitledi.
Salih kara gözleriyle ona bakarken Cumali de aynısını yaptı. Ardından "Bir gece daha burada kalmak ister misin yoksa hemen gidelim mi?" dedi. Salih hemen biraz korkarak "Hayır! Hayır gidelim lütfen. Bir daha gelebilirler gidelim." dedi. Cumali kaşlarını çatıp "Kimler gelebilir Salih?" dedi. Salih gözlerini kucağında oynadığı ellerine düşürüp "O-Onlar. Büyük adamlar, onlar... ben evden çıktığımda geldiler ve... onlar- ben onlardan kaçıyordum... bir daha yapmasınlar diye." dedi.
Cumali bir süre Salih'in ne dediğini anlamaya çalışsa da anladığında kalbinin orada bir şeyin buz kestiğini hissetti. Salih karşısında, bir kuş kadar küçük ve ürkek bir şekilde oturuyordu. Henüz yedi yaşındaydı ve bunları yaşamıştı. Cumali burnundan soluyarak "Tamam oğlum. Gideriz hemen." dedi. "Ama önce bana o büyük adamların kim olduğunu gösterebilir misin?"
Salih ona baktı. "Onların kim olduğunu biliyorum. D-Dedem hayattayken gelirlerdi bazen misafirliğe. Ya-Yan sokaktaki ilk evde oturuyorlar. Böyle kırmızı pencereleri var." Cumali, kardeşine bunu yapan adamların bir de onu zaten tanıdığını öğrenince iyice deli olmuştu ama zaten korkan bu çocuğu daha da ürkütmek istemiyordu. "Tamam oğlum. Hadi gidelim o zaman he? Çukur'umuza?"
Salih Varto'ya geldiğinden beri ilk defa gülümsedi. "Gidelim."
***
Cumali arabayı park etti ve yan koltukta uyuyakalmış olan kardeşine baktı. Gülümsedi ve onu uyandırmamaya çalışarak arabadan indi. Kapıyı çalmadan kapı açılmıştı. Annesinin ona sarılan kollarını hissedince Cumali birden vazgeçip onu affetmek istedi. Ama aklına arabadaki Salih ve yaşadıkları gelince annesini ittirdi. "Sakın."
Annesinin kırılmış gözleri ona bakarken İdris, Emmi ve Paşa gelmişti. İdris hemen "Aklın nerede lan senin?" dedi. "Fellik fellik oğlumu aradım ben günlerce, neredeydin?" Cumali arabaya bakıp babasına geri döndü. "Ben de oğlunu aradım baba."
'Ello!
Şimdi bana ne kadar kızsanız haklısınız. Siz Varyam kitabı dediniz ben Efyam yazdım, siz gene Varyam dediniz ben şimdi Koçovalı Brothers ve çoğunlukla Varyam yazıyorum. Sori, ama akşam uyuyamadım bu kitabı, daha doğrusu bu ilk bölümü düşünmekten.
Gelecek bölümden spoyler : Cumali Koçovalı her zaman intikamını alır! ✌🏻🏳️🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babamızın Oğlu
FanfictionCumali arabayı park etti ve yan koltukta uyuyakalmış olan kardeşine baktı. Gülümsedi ve onu uyandırmamaya çalışarak arabadan indi. Kapıyı çalmadan kapı açılmıştı. Annesinin ona sarılan kollarını hissedince Cumali birden vazgeçip onu affetmek istedi...