Medya : Ve son olarak, haremimizin hasekisi Yamaç Sultan!
Tekne Karadeniz sularında ilerlerken hava karanlık ve soğuktu. Hoparlörden yükselen yüksek ses müzik insanların kendi sesini duymasını bile zorlaştırıyordu. Ki, bu teknedekilerin umurunda değildi. Medet elinde içkiyle, teknenin güvertesinde kızlarla dans ederken Salih üst katından onlara bakıyordu.
Efsun gittikten sonra onlar da çok beklememiş ve Almanya'ya geçmişlerdi. Almanya'da bir ay kaldıktan sonra da Bulgaristan'a... Balkanların neredeyse her ülkesine gitmişlerdi. Balkanlardan sonra da Ukrayna... Ukrayna'da dönen silah ticaretinin haddi hesabı yoktu. Bulgaristan şimdiye kadar Salih'in bulduğu en iyiydi ama Ukrayna'yı gördükten sonra Bulgaristan çok az kalmıştı gözlerinde.
Ukrayna'da işleri bitince yeni ortaklarının hediye ettiği tekne ile Karadeniz'den İstanbul'a gidiyorlardı şimdi de. Bitmişti işte. Dünya turu diye tutturmuştu yıllardır ve çıkmıştı. Şimdi de hayali bitmişti ve tam da istediği gibi yeni şeyler öğrenmiş, öyle dönüyordu evine. Aklında değiştirmek, yenilemek istediği bir sürü şeyle dönüyordu.
Salih olacaktı gene, değil mi? Yani neticede Vartolu Sadettin sadece yolculuk sırasında kullandığı bir isimdi. Gerçi tüm ortakları, düşmanları ve tanıdıkları onu Vartolu Sadettin diye tanıyordu. İşlerine devam ettikçe Salih o ismi kullanmaya devam edecekti. Salih ismini de arada alıştıra alıştıra kullanabilirdi gerçi. Salih oflayıp kimlik krizi yaşarken aşağıda Medet'le bir kızın öpüştüğünü gördü. Güldü. En azından birinin böyle krizleri yoktu.
Salih düğmeleri tamamen açık gömleğinden içeri dolan soğuk havayla titrerken hala yarısı dolu olan içki bardağını kafasına dikti ve gömleğini çıkarttı. Pantolonunu da çıkarttıktan sonra teknenin direğine çıkmak için sandalyeden üste çekti kendini. Dikkatle tutunduktan sonra direğe tutundu ve ayaklarını sağlam bastığından emin olunca kollarını açtı. İstanbul'a döndüğünde ne olursa olsun; tam şimdi ve tam burada kim olduğunu bağırabilirdi.
"Ben Vartolu Sadettin'im!"
***
Tekne limana yaklaştığında hava aydınlanmış, insanlar uyanmış ve çoktan işlerine gitmişti. Salih gülümseyip yaklaşan şehrin silüetini izlerken onları kıyıda bekleyen Gürcan elini salladı. Salih de onu görünce elini kaldırdı selam vererek. Tekne limana ulaştığında Salih tam inecekken Medet onu durdurup elini uzattı. Salih anlamayıp ona bakarken Medet "Abim söz vermiştin. İstanbul'a döndüğümüz gibi tamamen bırakacağım, demiştin." dedi ciddiyetle. Salih dudaklarını büzdü ve cebinden küçük spreyi çıkartıp Medet'e verdi. Medet de aldığı gibi denize fırlattı spreyi.
İkili nihayet indiğinde Gürcan Salih'e sarılmıştı. "Ağam. Özlettin kendini." Salih gülümseyip çocuğa sarıldı. "Ben de seni özledim lan." Ayrıldıklarında "Ananla kardeşin nasıl?" dedi. Gürcan omzunu silkip arabaya ilerlerken "İyiler be ağam. Ne yapsınlar. Gönderdiğin ilaçlar için de sağ ol, çok işe yaradılar. Annem teşekkür ediyor." dedi. Salih normal bir şeymiş gibi sormaya dikkat edip "Zeynep nasıl Gürcan?" dedi. Gürcan duraksasa da "O da iyi ağam. Evleniyor iki haftaya." dedi. "Sen de davetlisin." Salih rahatlayıp gülümsedi. Kızın hayatını o kadar da mahvetmiş sayılmazdı değil mi? "Gelirim tabi."
Medet'le Gürcan çantaları arabaya yükledikten sonra binmişlerdi. Gürcan "Ağam nereye gidiyoruz?" deyince Salih "Koçova Mahallesinin Mezarlığı'na önce. Sonra da mahalleye gireceğiz." dedi. Gürcan Salih'in yer yer verdiği talimatlarla mezarlığa ulaştığında Salih yolda aldıkları kucağında duran kırmızı çiçeklerle dolu demete bakarak "Siz kalın. Ben gidip geliyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babamızın Oğlu
FanficCumali arabayı park etti ve yan koltukta uyuyakalmış olan kardeşine baktı. Gülümsedi ve onu uyandırmamaya çalışarak arabadan indi. Kapıyı çalmadan kapı açılmıştı. Annesinin ona sarılan kollarını hissedince Cumali birden vazgeçip onu affetmek istedi...