Çukur yaş konusunda bok gibi olduğu için ben gene liste bırakıyorum buraya. Ona göre okuyun. İlk sahnedeki yaşları bu.
Cumali 37
Kahraman 35
Selim 26
Salih 26
Hilal 24
Yamaç 19
Karaca 6
Akşın 6
Akın 4
Acar 1Not : Bölümle hafiften(!) +18 sahneler var. Onlar italikle yazılı. Geçmek isteyen geçsin. Sorun değil.
Salih kendi başına sıfırdan uyuşturucu işini kuralı birkaç ay olmuştu. Çukur'a döneliyse bir yıl... Salih gene Cumali abisinin ona yıktığı bir görev olan Yamaç'ı okuldan almak için kahveden çıkarken "Abi, benim şu teslimat işi için adam bulacaktın." dedi. "Buldun mu?" Kahraman oflayıp "Biri gelecek birkaç gün sonra." dedi. "Bizim Necip'e yol verdiğinden beri eksiğimiz var." Salih omzunu silkti. "Hak etmişti pezevenk." Cumali başını bulmacasından kaldırıp "Uluç Reis ne oldu?" dedi. Kahraman "Konuştuk onunla da. Ama o anca bizim silahlara kadar. Toza yer kalmadı." dedi. "Ama buldum ben bir şeyler işte, bakalım." Salih başını salladı. "He he bakın. Eğer malları zamanında teslim edemezsek Bulgarlar götümüzden kan al-" Cumali soğuyan çayını Salih'e attı. "Ağzını bozma bir kere de. Eşek herif."
***
Hilal, ceketini giyip aynada üstünü düzeltirken telefonu çıkarttı ve abisini aradı. "Neredesin sen?" Sarp "Sana mı soracağım lan?" deyince Hilal "Sarp. Siktirtme ebeni. İşimiz var o kadar. Hadi." dedi. "Bir müşteriyi daha senin yüzünden kaybedersem yalnız devam ederim. Sen de Adana'ya geri dönersin." Sarp oflayıp "Bak ne diyeceğim cadı. Sen birine git, ben de birine. Çekemem ben seni ya." dedi. "Zaten o Vartolu eve geldiğinden beri iyice cozuttun."
Hilal güldü. "Babam nihayet bendeki taşakların sizinkinden daha büyük olduğunu fark etti de işleri bana devretti diye kıskanıyor olmayasın Sarp?" Sarp "Sus lan cadı. Sus." dedi ve telefonu kapattı. Hilal güldü ama içi gene kötü olmuştu. Yani Vartolu demek zorundaydı sanki abisi de. Hatırlattığını biliyordu, adını anma diyordu ama kim dinliyordu ki onu zaten?
Hilal çantasını omzuna asıp gözlüğünü taktı ve otel odasından çıktı. Abisi de o sırada çıkmıştı. Birbirlerine kötü kötü baktıktan sonra ayrı asansörlerle aşağıya indiler. Hilal arabasına binip telefonundan adrese baktı. Sakin sakin giderken aylar öncesi geldi aklına. Babası Vartolu'yu öldürecekken Hilal araya girip raconunu kesmiş ve kurtarmıştı o iki salağı. O olaydan sonraysa zaten babası onu daha da dikkatli izlemeye başlamıştı. Ve sonundaysa işlerin bir kısmını ona devredeceğini söylemişti.
Hilal mekana vardığında dar sokakların arasından geçip buluşacakları kahveye vardığında arabayı park edip indi. Gözlüğünü başına takıp kahvenin kapısını çalarak içeri girdi. İki tane adam vardı. Gülümseyerek onlara ilerledi. "Merhaba. Ben Hilal. Telefonda konuşmuştuk. Kahraman Bey değil mi?"
Kahraman kızın elini sıktı. "Evet. Ben Kahraman Koçovalı. Abim Cumali Koçovalı." Hilal soyadlarını duymasıyla kaşlarını çatsa da kendini toparladı. Hilal "Malları siz üretiyordunuz değil mi?" dedi. Kahraman başını salladı. "Evet. Yani biz değil ama kardeşimiz üretiyor, aslında onun gelmesini beklesek iyi olur." Hilal başını salladı. Cumali "Erm, çay falan içer misiniz?" deyince Hilal "Tabi, teşekkürler." dedi.
Cumali çay koyarken Hilal kahvenin duvarlarındaki fotoğraflara baktı. "Aile işi sanırım bu sizde?" Kahraman başını salladı. "Öyle valla. Silahçılık, toz, koruma, taş. Hepsi var çok şükür." Hilal ona gülümseyip fotoğraflara bakmaya devam ederken birinde kalakaldı. Çok iyi bildiği, yakışıklı ve esmer yüzün sahibi ondan küçük sarışın bir çocuğa sarılıp kameraya gülümsüyordu. Hilal aklına gelen anılarla titredi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babamızın Oğlu
FanfictionCumali arabayı park etti ve yan koltukta uyuyakalmış olan kardeşine baktı. Gülümsedi ve onu uyandırmamaya çalışarak arabadan indi. Kapıyı çalmadan kapı açılmıştı. Annesinin ona sarılan kollarını hissedince Cumali birden vazgeçip onu affetmek istedi...