3.2 // Gene Kaçırırım

519 39 68
                                    

Salih kaldığı otel odasından çıkacakken aranmıştı Efsun onu. "Aldınız mı Hilal'i?" dedi hemen kız. Salih "Daha otelden çıkmadık sabırsız taze." dedi. "Bekle biraz." Efsun'un yanından kulağını telefona yapıştırmış olan Emrah "Vartolu kızı alınca bize haber et!" dedi. Efsun telefonun öbür ucundan abisini ittirip "Ya Emrah bi yürü git. Baba bir şey desene!" derken Salih kardeşlerin kavgasını bitirmesini beklerken odasının kapısı açılmıştı. Selim "Hadi kardeş geç kalacağız." deyince Salih "Efsun ben isteme bitince arayacağım seni." dedi ve cevap beklemeden kapattı.

Koçovalılar cümbür cemaat gelmemişlerdi. Mahalleyi Kahraman'a emanet etmişlerdi. Yamaç okulunu ekemediği için gelememişti. Sadece İdris, Sultan, Cumali, Selim ve Salih vardı. Ha bir de Medet, ama o her zaman onun yanındaydı zaten. Salih odadan çıkınca İdris "Oğlum seni bekliyoruz sabahtan beri." dedi. Salih üstünü düzeltip "Tamam baba ya. Efsun'la konuşuyordum." dedi. "Susmadı kırk saat. Hadi gidelim."

Beşi arabaya bindiklerinde Salih gerginlikten bacağını titretiyordu. Selim "Oğlum sakin olsana ya." dedi. "Bak burada biz de titriyoruz senden ötürü." Cumali dikiz aynasından arkaya bakıp "Lan! Rahat durun İkiniz de!" dedi. "Yeminle sağa çekerim, gitmeyiz kız istemeye falan!" Salih ve Selim somurtup başlarını öne eğerek susarken İdris bir daha Salih'in "O bize senden daha çok babalık yaptı." sözlerinin haklılığını gördü.

Araba ilerlerken Selim birden "Ben neden ortada oturuyorum ya?" dedi. Cumali "Selim benim ağzımı anamın babamın yanında açtırtma bak!" dedi. "Yemin ederim atarım ikinizi de aşağıya!" Salih başını kaldırdı. "Ben ne yaptım ya?!"

***

Hilal yerinde duramayıp bir ileri bir geri giderken Almanya'daki kuzeni Yunus'un karısı Gülsem ve İrem onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Sarp mutfağa girip onlara baktı ve "Bu telaş niye kızım ya?" dedi. "Seni vermeyeceğiz ki zaten. Sonunu bildiğin şeyi beklerken heyecan yapmak niye?" Hilal abisine saldırmak için onun üstüne yürürken Gülsem onu tuttu. "Ay Sarp sus Allah aşkına. Geçsene sen babanların yanına." Sarp söylene söylene giderken Kerem başını kapıdan uzatıp "Hilalim? İyi misin bir tanem?" dedi. Hilal "Şu kardeşine bir şey söyle, elimde kalacak." dedi. İrem "Yok bir şey Kerem hadi geçin siz, ben de bir Salihleri arayay-" derken kapı çalmıştı.

Hilal yerinde sıçrayıp "Geldiler. Valla geldiler." dedi ve annesine baktı. Annesi gülümseyip onun kollarını tuttu ve "Sakin ol tatlım." dedi sakinleştirici sesiyle. "Git kapıya bak hadi." Hilal başını sallayıp hemen kapıya koştu ve nefesini düzene sokup gülümseyerek kapıyı açtı.

Salih elinde çiçek ve çikolatasıyla dikiliyordu kapıda. Gergin yüzü Hilal'i görmesiyle gevşemişti. Salih sırıtarak ona bakarken Hilal de kapıya yaslandı ve ona baktı gülümseyerek. Selim kardeşinin arkasından "Merhaba Hilal de biz artık geçsek mi?" deyince Hilal kendine gelip "Tabi tabi, buyrun. Özür dilerim." dedi ve kapıyı tamamen açıp çekildi.

Hilal, Salih'in elindekileri alırken fısıldayarak "Kapıdan girmek nasıl bizim eve?" dedi. Salih gülümseyip "Garip. Ben camdan tırmanıp geleyim mi?" dedi. Hilal onu ittirip İdris ve Sultan'a ilerledi. Onların elini öperken Hilal'in ailesi de onları karşılamaya gelmişti. Salih gergince gülümseyip önce İrem'in elini öptü ve Adnan'la bakıştı. Adnan gözlerini devirip elini uzatınca Salih hemen öpüp bıraktı. Adama çok bayılmıyordu ama mecburdu şimdi onunla karşılıklı oturmaya.

Herkes salona geçip oturduğunda Hilal dudağını kemirmeyi bırakıp ortama baktı. Salih bilerek abileriyle göz göze gelmiyordu. Cumali'nin ise en az Salih kadar heyecanlı olduğu her halinden belliydi. Selim'se oturuyordu sakince. Hilal ona olan kızgınlığını hemen silmişti. Onun da abileri vardı. Tabi ki de görümcelik nedir, nasıl yapılır biliyordu.

Babamızın OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin