Gözlerimi hemen aralamamıştım. Çünkü ne kadar uyusamda hala kendimi yorgun hissediyordum ve birazda başım ağrıyordu.
Belime sarılı güçlü kollar sabaha karşı hava aydınlanırken benden uzaklaşmışlardı. Gözlerimi hafifçe aralayıp baktığımda balkon kapısını açık görmüştüm. Açık kapıdan içeri giren soğuk rüzgarı hissedince kendimi örtünün içine biraz daha çekmiştim.
Buradan bakınca ne yaptığı pek belli olmuyordu. Ve yaklaşık üç saattir oradaydı. Kısa süreli uykuya dalmıştım ama bu seferde baş ağrım uyumama izin vermemiş ve beni uyandırmıştı.
Gözlerimi araladım ve yatakta doğruldum. Dağılmış saçlarımı toparlayıp ensemde küçük bir topuz yaptım. Bugün kesinlikle duşa girmeliydim. Artık kokuşmaya başladığıma emindim.
Beni bu kokuşan halimle, uyurken içine sokmak istercesine sarılması ise ayrı bir gariplikti. Bugün Ahmet gelecekti. Vurulduğumda götürdükleri klinikteki doktordu.
Pansuman yapacaktı ve bana verdiği su geçirmez bantlar sayesinde bugün rahatlıkla duşa girebilecektim. Ayaklarımı soğuk zemine değdirip birkaç saniye bekledim. Sanırım bir ağrı kesici iyi gelecekti çünkü gözümü açacak halim yoktu.
Yataktan uyuşuk adımlar ile kalkıp balkona ilerledim. Kapıya yaklaştığında yanına gitmek yerine onu biraz uzaktan izlemek için duraksadım.
Dirseklerini korkuluklara yaslamıştı ve gözleri ileriye bakıyordu. Gece etkisini yavaş yavaş kaybediyor ve güneş kendisini göstermeye başlıyordu. Parmaklarının arasında yarısına kadar yanmış sigara vardı.
Gözleri ise kısılmış ve birazda kızarmıştı. Soğuğa rağmen üstünde kısa kollu lacivert bir tişört ve altında siyah eşofmanı vardı. Saçları ise her zamanki gibi dağınıktı.
"Ne zaman yanıma gelmeyi düşünüyorsun?" Kulaklarıma ulaşan sesi ile irkildim. Gözlerini yavaşça bana doğru çevirdi. Aramızda devam eden bakışmayı kesmek için gözlerimi kaçırdım ve balkona ilk adımımı attım.
Siyah koltuk takımı ve küçük bir masa vardı. Masanın üstünde ise küllük duruyordu. Birkaç adım atıp yanına yaklaştım ve kalçamı korkuluğa yasladım. Üstümdeki ince tişört yüzünden üşüdüğüm için kollarımı kendime sardım. Ona kızmıştım ama bende üstüme birşey almamıştım.
"Niye uyumadın?" Dedim uykulu sesimle. Omuz silkti. "Uykum gelmedi." Dedi gözleriyle etrafı izlerken.
"Gözlerin öyle söylemiyor." Gözlerini bana çevirdi. Siyah göz bebeğinin etrafına kan toplanmıştı. "Ne diyormuş benim gözlerim?"
"Hmm. Uykuya ihtiyacım var, uykuya ihtiyacım var ve uykuya ihtiyacım var diyor Ares." Dedim. "Yalan atıyor." Dedi kısık sesi ile. Yüzüne hafif bir gülümseme yerleşmişti.
"Öyle mi?"
"Öyle öyle." Aniden kolumdan çekip beni korkuluk ve kolları arasına hapsetti. Doğrulmak yerine kafasını karnıma yaslaması ile karnım kasıldı. Geriye çekilmeye çalışmıştım ama balkondan sarktığım için vazgeçtim.
"Ne yapıyorsun Ares?" Dedim nefesimi tutarken. Hafifçe geri çekildi, sigarayı dudakları arasına yerleştirdi ve zehiri ciğerlerine çekti.
Daha bitmemesine rağmen masada duran küllüğe uzanıp sigarayı parmak uçlarında ezdi. "Bahar abla," dedi ve sustu.
Kafasını tekrar karnıma yaslaması ile nefesimi tekrar tutmuştum. Ellerimi nereye koyacağını bilmediğim için en sonunda düşünmeyi kesip omuzlarına yerleştirdim.
"Bahadır'ın başının etini yemiş. Ahmet pansuman yaptıktan sonra akşam yemeğine gideceğiz. İhtiyacın varsa alışverişe çıkarız yoksa eğer birkaç saat Asım'a görünüp geleceğim." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...