Gözlerimiz ayrılmadan büyük salonun ortasında durmuş, birbirimizi izliyorduk. Benim söze girmemi bekliyordu. Fakat ben nereden başlayacağımı dahi bilmiyordum.
Ne sormalıydım? Hangi birini sormalıydım?
Artık beklemek canına tak etmiş olmalı ki dayanamadı ve "Ben şeffaf davranıyorum Ayda. Senden gizliyecek bir şeyim yok. Ben aptallık yapmasaydım senin vücudunda o kurşun izi kalmayacaktı. Bunu ikimizde reddedemeyiz." Dedi.
"Ama artık var. Vücudumda bir kurşun izi var."
Kafasını iki yana sallıyordu hafifçe. Stresliydi ve yorgun gözüküyordu. Uyumak istiyordu ama hala konuşulması gerekenler olduğunu fark ettiği için bana uyumayı teklif edemiyordu.
"O adama karşılık verme zamanımın gelmiş hatta geçmek üzere olduğunu sana söylemiştim. Karşılıksız bırakmayacağım hiçbir hamlesini. Benim canımı mı yakar, eyvallah. Belki ona acırım ve bir kereliğine görmezden gelirim. Ama sen," sesi kısıldı ve tehlikeli bir tona büründü. "Sen kırmızı çizgimsin, artık. Sana olmaz, anlıyor musun beni? Hem sen değil miydin, yeni bir plan yap ve beni de dahil et diyen!"
İsyan ederek odaya çıkmak ve kendimi tekrar yalnız bırakmak istiyordum. Yalnız kalmak istiyordum ama onu da istiyordum.
Ona karşı ne hissediyordum? Lanet olsun, kendime bir şeyleri itiraf etmek bu kadar zor olmamalıydı.
Derin nefes alarak sakinleşmeyi bekledim ve kendime zaman tanıdım. "Peki onları nasıl açıklayacaksın bana." Yaralarından bahsediyordum, vücudundaki izlerden.
Sakin adımlar atarak bana yaklaştı. Ona hala kızgın olduğumun farkında olduğu için çekiniyordu.
Hafifçe gülümsedi, eli refleks olarak karnına gitti. "Özellikle yüzümü korumaya çalıştım. Bir şekilde öğrenecektin tabii ama biraz daha geç öğren istedim. Ama yine aptallık yaparak, tişört giymeden yatan yine bendim." Gülümsemesi genişledi ve bana biraz daha yaklaştı. "Canım yanmıyor."
"Ares!" Kızgınlık ile yüzüm kızardı ve kaşlarımı çattım. "İnkar etme! Yüzümü görmediğin günler huysuz oluyorsun. Kabul et, hayransın bana." Dedi. Hala dalga geçiyordu.
Tam gülümseyecekken bunun sırası olmadığını fark ettim. Beni güldürerek bu işten sıyrılacağını düşünüyordu. "Ares!" Bu sefer sesim kızgın çıkmıştı. Önümde duran bedenine uzanarak tişörtün eteklerinden tuttum ve kaldırdım.
Gözlerim morlukla dolu vücudunda gezerken öfkemin katlanarak arttığını çok iyi hissediyordum. "Off! Çıldırmak üzereyim. Bu kadar morluk! Nasıl oldu bunların hepsi? Kim zarar verdi sana?" Dedim yüzümü buruştururken.
Belime sarılarak beni kendisine çekti. "Eğer söylersem onları dövecek misin anne?" Dedi dalga geçmeye inatla devam ederken. Niye direniyordu hala, anlayamıyordum.
O kafese tekrardan mı girmişti? Allah aşkına bir gün boyunca konuşmamıştık sadece. Bir güne bu kadar olayı nasıl sığdırmış, bu kadar zararı nasıl görmüştü bu adam?
"O kafese mi girdin?" Diye sordum.
Gözlerini kaçırdı. "Belki evet belki hayır." Dedi. Sorumu yanıtsız bırakmamak için uğraşmıştı fakat belirsizlik ile aynı değeri taşıyordu cevabı.
"Bana cevap ver." Kaşlarım çatılmış onun gözlerinde cevap arıyordum. Gülümsemesi soldu. Cevaplar almak istediğimin farkındaydı. Canını sıkan buydu. Cevap vermek istemiyordu.
O sadece bütün sorunlar ile uğraşsın, savaşsın ve gün sonunda sarılarak bana uyusundu. Tek isteği buydu. Fakat benim bir insan olduğumu, onu merak ettiğimi, onun zarar görmesini istemediği bilmiyordu. Bunu göremiyordu veya sadece kör kalmak istiyordu. Belki de ben daha belli edemeyecek kadar korkaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...