Ölmemiştim, kan kaybından.
Ama uyanmamıştımda. Ölmediğimi elime vuran düzenli nefes alışverişlerden anlıyordum. Gözümü açıp kim olduğuna bakamıyordum.
Konuşmak için dudaklarımı da aralıyamıyordum. Boşlukta gibiydim. Tek hissettiğim elime vuran nefeslerdi.
Gelmiş miydi ben onu aradıktan sonra. Peki ya Başak? Ona ne olmuştu? Bütün bu yaşanılanlara şahit olduysa nasıl açıklayacaktık hepsini?
Hissettiğim boşluktan yavaşça kopmaya başladım. Hislerim nefes vuran sol elimden başlayıp bütün vücuduma dağılmaya başlamıştı.
O dolapta değildim. Onun yerine daha yumuşak bir yerde yatıyordum ve sanki üstümden tır geçmiş gibiydi. Sanki yataktan kalkmaya çalışsam yapamayacak gibiydim.
Üstümdeki huzursuzluktan rahatsız olduğum için kaşlarımı çattım ve dudaklarımı aralamak için uğraştım ama canım yanmıştı.
Ağzım kurumuştu ve sanırım dişlerken kanattığım dudaklarım yara olmuştu. Canımı yakan buydu.
Parmaklarımı oynatmaya çalıştığında elime vuran nefes huylanmama sebep oldu. Birkaç saniye sonra düzen bozuldu ve elimde nefesleri hissetmemeye başladım.
Karanlıktan uzaklaşmak istediğim için zorlada olsa gözlerimi aralamaya çalıştım. Görüş açılma giren ilk şey beyaz tavan olmuştu.
Aklıma gelen ve ihtiyaç duyduğum ilk ismi sayıkladım. "Ares?"
Neresiydi burası?
Sol elimde sıcak bir baskı hissetmemle gözlerimi tavandan çekip o tarafa çevirdim. Aklıma gelen ve ihtiyaç duyduğum isimin sahibiydi.
Ben onu aradıktan sonra gelmişti. Sözünde durmuş ve gelmişti. Beni o evden çıkaran o muydu?
"Ayda? Uyandın mı güzelim?" Dedi merak dolu sesiyle. Tam anlamıyla berbat gözüküyordu. Acaba bende mi öyle gözüküyordum? En son üstüm başım kandı zaten ne kadar güzel gözükebilirdim ki.
Ölümün kıyısından dönmüştüm ve ben hala güzel görünüp görünmediğim konusunda tahmin yürütmeye çalışıyordum.
Göz altları mosmor olmuştu. Gözleri küçülmüş ve içi kızarmıştı. Burnuda kızarmıştı. Saçları dağınıktı, her zamanki gibi. Ve ten rengi akşam güneşinin inadına solgun gözüküyordu.
Bir çicek olduğunu varsayarsak, o şuan solmuş bir çiçek olurdu.
Burnunu çekip dikkatle beni izlemeye devam etti. Sesi de değişmişti sanki biraz. Ne olmuştu ona böyle?
Elimi ellerinin arasından çekip yattığım yerden destek alarak doğrulmaya çalıştım. Hızla oturduğu yerden kalkıp bana yardım etti.
Yardım etti ama bacağıma saplanan keskin acı ve ağrı ile acıyan ses tellerimin inadına yüksek sesli acı inleme döküldü dudaklarımdan.
"Yavaş ol güzelim. Dikkat et." Dedi beni uyararak. Gözlerimi ona çevirmeden etrafta dolaştırdım. Sağ tarafımda büyük bir dolap vardı, yatağın hemen karşısında çift kişilik bir koltuk ama üzerine atılmış çantalar ve örtü yüzünden koltuk bile görünmüyordu.
Ares'in arkasında kalan pencereden baktığımda gün batımı olduğunu gördüm. Bacağındaki ağrı yetmiyormuş gibi başımdaki ağrıda kendisini belli etmeye başlamıştı.
Ares yanımdan uzaklaşıp kapıya ilerledi. Birkaç saniyeliğine ortadan kaybolmasıyla geri dönmesi bir olmuştu.
Ama bu sefer yalnız dönmemişti. Yanında tanımadığım ve doktor önlüğü giyen birisi vardı. Gülümseyerek yanıma ilerledi. Gözlerimi Ares'e çevirdiğimde o adamın aksine yüzünden endişe kırıntılarını hala koruduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Chick-LitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...