"Bu ne demek?" Dedim. Ne demek olduğunu çok iyi anlamıştım. Kabullenmek istemiyordum. Hatta ve hatta Ares'in karşıma geçip, sen delirmişsin, diyerek benimle dalga geçmesini bile istiyordum.
Arkasını dahi dönmedi.
"Ne demek bu?!" Diyerek bağırdım. "Sen yarın o lanet kafese girecek misin?"
Cevap vermedi. Omuzlarına sertçe inmek üzere olan ellerimi zorla durdurdum. Gözlerimin sinirden karardığını, kafamın kaynar bir lav haline geldiğini hissediyordum. "Gitmeyecektin hani!"
"Ben hiçbir zaman gitmeyeceğimi söylemedim Ayda. Sen itiraf ettin ve dikkatimiz dağıldı."
Bu sefer kendimi engellemedim işte. Omuzlarına sertçe vurarak onu ittirirken, "Sen, sırf dikkatin dağılsın diye o cümleleri kurduğumu mu düşünüyorsun? Aptal! Onlar benim duygularımdı! Sen nasıl söylediysen annenin mezarında, bende o teknede söyledim her şeyi! Ama sen sırf dikkatin dağılsın diye uydurulmuş aptal bir duygu mu zannettin hepsini?!" Dedim.
Yine cevap vermedi. Beni cevapsız bırakması çıldırmama neden oluyordu. Aklımı yitirecektim.
"Ares! Biz ne yapıyoruz Allah aşkına!?"
Arkasını döndü. Kollarını uzattığı anda ateşe değecekmişim gibi geri çekildim. "Ayda, o kafese girmek zorundayım!"
"Değilsin, değilsin! Sen bulursun bir yol daha! Ben... Lanet olsun ben sana aşık olduğumu itiraf edeli kaç saat oldu daha! Ares, annemi ve babamın buhar olup yok olduğunu öğreneli kaç saat oldu Allah aşkına! Ve sen şimdi o kafese girmek zorundayım diyorsun hala!"
Bana doğru adımladı. Geri çekilecek gücü ya bulamadım ya da bulmak istemedim. "Zorundayım sevgilim. Benim zorundalarım her zaman var." Yumruk olan ellerimi elleri arasına aldı ve ben ona sarılmasam bile o bana sarıldı. Gözyaşlarım göğsünü ıslatıyordu.
"Zorundalarım her zaman olacak Ayda. Ama eğer ben, seninde her zaman yanımda olacağına emin olursam, artık hiçbir şey bana zor gelmez." Dedi.
Sesim titriyordu. Annem yoktu. Babam yoktu. Ve ben ona aşıktım. "Her seferinde mosmor oldu vücudun. Her seferinde bir yerin zarar gördü. Ve sen bu seferde seni öldürmek için can atan adamla kafese gireceksin."
"Her seferinde beni öldürmek için can atan birisinin karşısına çıkıyorum zaten güzelim. Farkı olmayacak ve ben tekrar sana döneceğim."
"Ne zamana kadar senin yaralarını saracağım ben Ares! Bu böyle devam edemez!" Dedim.
"Gel güzelim. Gel seni yatıralım ve dinlen. Bugün yorucuydu." Ruh sağlığımı korumam mucizeydi. "Ben konuşmak istiyorum." Dedim halsizce ama beni dinlemedi.
Yatak odasına girdiğimizde bana dolaptan pijamalarımı verdi. Elinden çektim çünkü eğer yapmasaydım kendisinin bunu yapmak için can attığına emindim. "Ben hallederim."
İkimizde birbirimize kaçamak bakışlar atarken üstümüzü değiştirdik. Ben yatağa yattığımda Ares örtünün altından sıvışarak yanıma geldi. Karnıma yatmayı planlamış olacak ki bunu erkenden fark ettim ve bozdum. Arkamı ona dönerek cenin pozisyonunda yattım.
"Pekala, konuşmak istersen yanında kalacağım.
Eğer beni de, konuşmayı da istemiyorsan yarını planlamam gerekiyor." Dedi. Sesi kısık ve yorgundu. Cevap vermedim.Az öncekine nazaran daha yavaş ve uyuşuk hareketleriyle önce yataktan sonra odadan çıktı. Yarım saat belki bir saat yatakta, bir sağa bir sola dönüp durmuştum. Sinirle söylenerek yataktan kalktım.
Dolaptan ince bir pike aldıktan sonra odadan çıktım ve hemen yan tarafta olan çalışma odasına ilerledim. Kapısı aralık duruyordu. Hızlıca girmiş olmalıyım ki irkildi. Çalışma masasının önündeki tekli koltuğa ilerledim ve sıkışarak yatmaya çalıştım. Kafam, koltuğun kolunda arkam ona dönüktü ve sadece nefes seslerini duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...