Bütün gece Ares uyumuş bense tavanı izlemiştim. Ares'in odasını yeni gördüğüm için birazda odayı incelemiştim tabi. Oda sadelikten bom boştu. Sadece bir dolap, yatak ve yatağın yanında ise komodin vardı.
Herşey griydi. Perdesine kadar duvarlar, dolap yatak çarşafları. Herşey.
Griyi severdim. Ne siyah ne beyazdı. Arafta kalmış gibi. Aynı benim gibi. Alt tarafı birisini öldürürken görmüştüm. Bir iki gün tutar daha sonra bırakır diye düşündüğüm kişi benim kokuma bağımlı olduğunu söylüyordu.
Onu sevemezdim tabikide. Canımı sıkan en büyük şey ise yakın zamanda beni bırakmayacak gibiydi. Hayatımın sonuna kadar yanında kalamazdım ki.
Griyi kendime benzetmiştim çünkü bir yandan Aksel'in söyledikleri diğer yandan Ares'i asla sevmeme ihtimalim beni arada bırakıyordu. Daha doğrusu kafamı karıştırıyordu. Aksel'in söyledikleri hiç bir anlam ifade etmezken uçuruma gitmeden önceki 'ben demiştim' bakışları kafamda soru işareti yaratmıştı.
Sabaha karşı artık uğraşsam da kaçan uykumu geri getiremeyeceğim için karşımdaki pencereden gün doğumunu izlemiştim. Deli gibi gelen ağlama isteğimi yok saymaya çalışıyordum.
Kaç gündür annemle bile konuşamamıştım. Başak'ı da çok özlemiştim. Daha Başak konusunu bile açamamıştım ki. Ayrıca aptal gibi sevmesem de burdan kurtulmak istesemde kendimi bu savaşın içine kendim sokmuştum. Hakan ölmedende kurtulamayacaktım sanırım.
Ares bütün gece hareketsiz kalmasının ardından biraz kıpırdanınca kollarının izin verildiği kadar kıpırdanmıştım. Vücudumun her yerine ağrı saplanınca yüzümü buruşturdum.
Bütün gece böyle durmanın cezasını çekecektim sanırım. Kolları gevşemek yerine biraz daha sıkılaşınca ellerimle gevşetmeye çalıştım ama biraz bile başaramamıştım.
İçimdeki huzursuzluk büyüyordu ve buna engel olamıyordum. Çünkü yanlıştı işte bir şeyler. Ares'i sevemezdim ama kabus gördüğü zamanlarda onun acı çekişini görmem herşeyi boşvermeme sebep oluyordu.
Onu umursamamam gereken yerde ilk ben koşuyordum yardımına. Vicdan diyip geçiştirsemde ona karşı birşeyler hissetmek en son istediğim şey bile değildi.
Kafasını kaldırıp çenesini omzuma yasladığında uyandığını anlamıştım. Gökyüzünde olan gözlerimi ona çevirip gözlerine baktım. Göz altı torbaları ve morlukları yoktu. Ayrıca yüzüne renk bile gelmişti sanırım.
Uyku konusundaki sıkıntısını öğrendiğimde bu kadar ciddi değildir diye düşünmüştüm. Şuanda ise durumun düşündüğüm gibi olmadığını anlamıştım.
Fazla uyumaktan hafifçe şişen gözleriyle bana bakıyordu. Yüzünde hafif tebessüm oluşunca bakışlarımı kaçırmak istemiştim ama kaçırmadım.
"Teşekkür ederim yeniden."dedi fısıltıyla.
Cevap vermeyip gözlerimi gökyüzüne tekrar çevirdim. Hala kafası yerinden kıpırdamamıştı. İzlenmek rahatsız etse de gizlemeyi başardığımı düşünüyordum.
"Başakla görüşmek istiyorum ama bu sefer durmadam bölünen telefon görüşmesi şeklinde olmayacak. Yüzyüze olacak."
Yerinde rahatsızca doğrulmuştu ama hala kollarıyla belimi sıkıca sarıyordu. "Buna izin veremem Ayda."
"Senden izin almadım. İsteğimi söyledim. Ve gerçekleşmediği sürece Hakan'dan bile fazla başına bela olurum."
Dik bakışlarım ardından kararlılığımı anlaması için kollarını belimden uzaklaştırıp yataktan kalktım. "Ayrıca uyku sorununa acilen bir çözüm bul. Mümkünse benim kokum dışında bir çözüm olsun."
![](https://img.wattpad.com/cover/249004258-288-k921487.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Literatura KobiecaAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...