İspanya sınırlarındaydık. Uçaktan ineli yaklaşık iki saat olmak üzereydi. Ares telefon trafiğine girerken ben hızla duş almıştım. Seçtiği otel fazla gösterişliydi. Geniş bir yatak odası, bütün şehri oturduğunuz yerden izleyebileceğiniz bir oturma odası vardı. Mutfağın diğer odalardan farkı yoktu. Fazla gösteriş. Gece mavisinin esas alındığı bu otel odasını sevsemde maalesef ilk defa Türkiye sınırları dışına çıkmış olmam nedeniyle fazla duracağını zannetmiyordum.
Ben koltukta yatarken Ares son telefon görüşmesini bitirmişti. Gözlerimi binalarda, az buçuk gözüken kalabalık sokaklarda ve gökyüzünde gezdirirken güneş batmaya başlayacağının haberini veriyordu.
"İstediğin bir şey var mı? Acıkmadın mı daha sen?" Diyerek ayak ucuma oturdum. Yerimden kalkıp ona yaslanarak yatmaya başladığımda "Acıktım ama şuan burayı izlemek daha da keyif veriyor." Dedim.
"Pekala, akşamı güzel bir restoranda mı geçirmek istersin yoksa hızlıca bir şeyler yiyerek gezmeye mi başlayalım?" Gözlerimi ona çevirdim.
Manzarayı değil beni izliyordu.
"Sen iş için gelmedin mi?"
Kafasını salladı. "Evet, iş için geldim ama her saniyemi masa başında geçirmeyeceğim. Gerekirse birkaç saatliğine ortadan kaybolurum yeter." Dedi.
Elinden tutarken kendimle beraber onu da kaldırdım. "Canım hiç yabancı mutfaklardan bir şey yemek istemiyor. O yüzden seç. Menemen mi? Patates-köfte mi?"
Güldüğünü duydum. "Menemen. Tahtada elinde bıçakla bir şeyleri doğrarken seni izlemek hoşuma gidiyor."
"Bu sefer izleyemeyeceksin çünkü masayı hazırlamak sende. Ben sadece işin menemen kısmıyla ilgilenirim."
Arada birbirimize sataşmamız, mırıltılarımız ve Ares'in bana sarkıntılık ederek sırnaşmasıyla hızlıca masayı hazırlamıştık. Bütün işleri Ares'e yıkarak mutfaktan çıktım.
İçimdeki deli gibi süslenme isteğine karşı gelemediğim için bir hayli zaman geçirdim. Omuzlarımın üç parmak aşağısına kadar gelen saçlarımı düzleştirdim. Cilt makyajımı normal güne nazaran biraz daha canlı ve belirgin yaptım. Nude tonlarda hafif kiremit renginde bir ruju sürdükten sonra keskin ve gözlerimi çekik gösterecek eyeliner çektim. Maskara sürdükten sonra yatağın üstünde duran, seçtiğim kıyafetleri üstüme geçirdim.
Siyah bir kol çantasının içine telefonumu koyduktan sonra trenç kotu alarak odadan çıktım. Ares büyük camların önünde dururken telefon ile konuşuyordu. Sabırla konuşmasının bitmesini bekledim.
Birkaç dakika sonda telefonu kapattıktan sonra nihayet bana dönmüştü. "Ayda?" Ares'in sesi ile ona çevirdim bakışlarımı.
"Caner abi miydi? Telefondaki." Dediğimde başını sallayarak onayladı. "Ağzını aradım. Bir şey belli etmemeye çalışıyor. Önceki Caner'in aksine kaçmamaya çalışıyor ama sanki ben olmasam yine önceden yaptığı gibi kaçıp saklanacak. Onu tutan benim fakat her an ben bile etken olmaktan çıkabilirim." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...