Koskoca iki günü atlatmıştık. Zor olmuştu ama bir şekilde geçmişti saatler. Sabah Ares ile aynı anda evden çıkıyor akşam ise farklı saatlerde eve gidiyorduk. Fakat o genelde gece yarısı geçmeden eve gelmiyordu.
Eve iş getirmek istemediğini söylüyordu fakat fırsat bulduğu anda o odaya kapanacağına emindim. İş çıkışında yanına gelmeyi teklif ettiğim halde büyük bir kararlılıkla reddetmişti.
Ayrıca peşime biri yetmiyormuş gibi ikinci koca adamı takmıştı. Aksel ve Demir gün boyu arkamdan ayrılmıyor, nereye gidersem iki adım uzağımda oluyorlardı.
Bazen sinirle baksamda bazen canım sıkıldığı için onlara sataşabiliyordum. Demir, ailesinin yanına dönsün diye uğraşmamıza rağmen bizi reddetmişti ve ailesini buraya getireceğini söylemişti.
Trençkotu giydikten sonra saçlarımı düzelttim ve odadan çıktım. İkili peşime takılırken Başak beni aramıştı.
"Bizdesiniz bugün. Caner, Ares'le konuştu mu bilmiyorum ama bu akşam bizdesiniz. O yüzden direkt atla arabana ve bize gel canım." Dedi daha telefonu açar açmaz.
"Tamam ama yani... Ay Başak ağzımda kelimeleri yuvarlamak veya imalarda bulunmak istemiyorum. Direkt söyleyeceğim!" Dedim kıkırdayarak.
"N'oldu?"
"Sen başlamışsın bizim ev demeye. Bizdesiniz falan yani. Sahiplenilmiş o ev artık sanki!" Dedim. Arkamdaki ikili kendine engel olamamıştı anlaşılan.
"Oha!"
"Oğlum sussana, haşlayacak bizi!"
Aksel ve onu susturan Demir'in seslerine gülmemek için çabaladım.
"Güzel arkadaşım! Sınırları zorlamıyor ve hemen yemeğe geliyorsun."
"Tamam ama yani ne bileyim. Bize uğradığın yok Başak. Yani odan bıraktığın gün gibi. Sahi sen en son ne zaman geldin ya?"
Dalga geçen halime sinir olmuşa benzemişti demek isterdim fakat sadece utanıyordu. Hemde fazlasıyla!
"Arayan Ayda, Caner. Evet... Evet çok boşboğaz. Hayır, şiddete başvurmayacağım tâbii!"
Onun tehditleri benimde kıkırdamalarım ardından telefonu kapatmıştık.
"Abi gelmiş yenge." Diyen Aksel ile gözlerim arabamın arkasında duran arabaya döndü. Sorgulamadan bindikten sonda Ares camdan ikiliye dönmüş, "Siz arabayla geçin eve. Gerisi bende." Demişti.
Akşam trafiğine takıldığımız için ayağımdaki topuklulardan kurtulmuş ve Ares ile uğraşmaya başlamıştım.
Aramızda duran kolunu hafifçe parmaklarım ile okşuyordum. O ise sanki dokunmuyormuşum gibi hiç etkilenmiyordu.
"Nasıl geçti günün?" Diye sordu.
"Her zaman ki gibi. Yorucu ve boğucu. Ama üstüsesinden geliyorum." Dedim.
"Yapma şunu!"
"Neyi?"
"Ayda!" Kıkırdadım. "Pekala," Ellerimi teslim oluyormuş gibi kaldırdım. "Yapmıyorum."
Gözlerini benimle buluşturduğunda gülümsemem genişlemişti. Arabayı aniden durdurması ile vücudunu bana doğru döndürdü. Ben ne yaptığını soracakken kendimi onun kucağında bulmuştum bile.
Şaşkınlıkla karışık gülümserken, o zaman kaybetmemiş ve dudaklarıma yönelmişti. Dudaklarından dudaklarıma bulaşan ıslaklığı ve sıcak nefesini hissetmek vücuduma tatlı bir ürpertinin yayılmasına neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Chick-LitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...