BÖLÜM 42

428 50 75
                                    

Azerden...

Karacayla konuştuktan sonra bahçeden eve girdim. Yılmaz herkese çay dağıtıp bana döndü. "Abi sana koymadım telefondasın diye getireyim mi hemen?" Omzuna vurup iki yana salladım başımı. Kendim geçtim mutfağa. Dolaptan bardak alıp çaycıya yöneldim.

Canını sıkmış güzelimin. Sorarım ama bunun hesabını ona. Fiziksel zarar veremiyor psikolojiye oynuyor it.

Ben dalmışken bardak taştı. Durdum hemen. Yeni bir bardak alıp çay koydum. Bizimkilerin yanına geçtim. "Lan sen ne beceriksiz adamsın oğlum iki saatte bir çay koyamadın kendine." Şekerlikten iki tane küp şeker aldım. Birini çaya birini de İlyasa attım. Tam on ikiden vurduğum doğrudur. Behzat söze girdi o sıra. "Sıkıldım ben ya gelsin hadi ne yapacaksa yapsın boşa gerilim yaratıyor gevşek."

Bütün depolara, mekanlara adam koydurdum. Yani oralara saldırsa çoktan haber gelirdi. Buraya da bir girişim olmadı. Amacını bir anlasam harekete geçeceğim de.

"Yüz bir mi oynasak ya? Böyle boş boş oturuyoruz kaç saattir. Çaycıyla beşinci çay demleyişim bu." Yılmaz'ın haklı isyanına güldük. Biz beklerken Burak aradı. Açtım. "Noldu oğlum hareket mi var?" Çay bardağını bırakıp ayağa kalktım. "Yok abi gelen giden yok onu soracaktım bende sana, var mı sizde bir şeyler?" Hepimiz aynı durumdayız. Açıklayıp kapattım. Bizimkilere döndüm. "Sırf bizi huzursuz etmek için oyun oynadı. Bence daha büyük bir şeyler planlıyor. Bu gece de hiçbir şey yapmayacak." Hepsinin yüzü ciddi halini aldı.

Tam oturacakken telefonum çalmaya başladı tekrar. Ekrana bakınca savaşın adını gördüm. Kaşlarım çatıldı. Orada da adamlarım var. Karaca'nın benden gizli yerleştirdiği adamlar da var üstelik. Bir şey olmuş olamaz. "Alo savaş? Sıkıntı mı var oğlum?" Sesi iyi değil. Yılmaz ayaklandı hemen yanıma geldi. "Abi hastanedeyiz. Hemen gelmen lazım. Annem." Çatık kaşlarım yavaşça düzeldi. Yılmaz'a baktım. Ne oldu diye yüzüme bakıyordu o da. Telefonu kapatıp masadan arabanın anahtarlarını aldım. Peşimden geldi onlarda. "Abi noldu? Abi? Anneme mi bir şey olmuş? Abi bir şey desene?" Arabaya bindik. İlyaslarda adamlarla konuşup bir kısmını aldı yanımıza. Hastaneye doğru yola çıktık. "Bilmiyorum oğlum hastanedeyiz dedi annem dedi gerisini getirmedi. Gidince göreceğiz. Korkma sende." Başını salladı usulca. Korkuyor ama biliyorum. Kardeşimi bilirim ben. Diğeri de hastanede..biliyorum o da aynı duyguda.

Hastanenin önünde durup indim. Hep birlikte acile geçtik. Savaşı gördüm ilerde. O da beni görünce yanıma geldi hemen. Sarıldı sıkıca. Gözleri dolu baktı yüzüme. Başını tutup yüzüne baktım. "Noldu oğlum? Annem nerede? Anlat hadi aslanım." Eliyle anlını ovaladı. Anlatmaya başladı. "Abi yoruldum dedi bugün bende yemek yapma hadi dışarda yiyelim dedim. İstemedi eve söyle dedi. Bozukmuymuş bilmiyorum bir iki saat sonra iyi değilim dedi. Bayıldı kaldı bir anda. Hastaneye getirdim hemen. Abi bir şey olmaz dimi? Ben bilemedim bozuk olduğunu.." Sarıldım tekrar. Ensesine vurdum hafifçe. Omuzlarından tutup gözlerine baktım. "Tabiki senin suçun değil oğlum. Bilsen yedirir misin hiç? Hiçbir şey olmaz merak etme. Hadi aslanım." Yılmaz da geldi yanımıza. Savaşın diğer tarafına geçip omzunu tuttu. Öyle destek oldu o da. İçerden bir haber beklerken duvara yaslandım.

Cebimden telefonumu alıp saate baktım. Çoktan gece iki olmuş. Yorgunca mesaj bölümüne girdim. Karacaya yazdım uyudu mu diye. Cevap gelmesini beklerken kapılar açıldı. Doktor çıktı içerden. Telefonu cebime koydum. "Fadik Kurtuluşun yakınları?" Biziz diye gösterdim. Başını salladı. "Beyler hanımefendi geldiğinde zehirlenme vakası olduğunu anladık. Midesi yıkandı ama tansiyonu çok yüksekti. Hala daha da yüksek. Düşürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ama yavaş ilerliyor maalesef süreç. Eğer tedaviye cevap gecikirse beyin kanaması geçirmesinden korkuyorum. Şuanlık durum bu maalesef. Geçmiş olsun." Adam yanımızdan geçip giderken savaş dengesini kaybetti. Kolunu tuttum hemen. Savaşı koltuğa oturtunca Yılmaz'a döndüm. Gözleri hala doktorun çıktığı kapıdaydı.

SESSİZLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin