BÖLÜM 44

488 52 63
                                    

Azerden..

Tam bir hafta. Yedi koca gün geçti karacasız. Oturduğum yerde başımı kaldırdım. Yerde dizlerinin üzerinde duranlara baktım. Ayağa kalktım. Masanın üzerindeki baltayı elime aldım. "Uyandırın şunları." Burak başını sallayıp yandaki su dolu kovayı aldı.

İkiside sıçrayarak uyanıp etrafa baktı. Cumali gözlerini üzerimde gezdirdi. Sonra da baltamda. Tanıştı aslında onunla. Geldiği gün gitti birkaç parmağı.

"Bak bırak beni. Yanlış yapıyorsun. Sen burada benimle uğraşırken karaca ne halde düşünüyor musun hiç?" Elimdeki baltayı sıkarak yanına gittim. Sargılı eline baktım. Kan kaybından ölmemesi için sarmış bizim çocuklar. Onu bile hak etmiyor ya.

Düz bir ifadeyle konuştum. "Yanındaki adama baktın mı sen hiç?" Göz ucuyla baktı. Korksun diye önce onu harcadım ama bana mısın demedi şerefsiz. "Aynısını sana da yapacağım. Bir elin bir bacağın olmadan da yaşarsın sonuçta. Ne diyorsun?" Korkuyla baktı gözlerime. Cevap vermedi. Bizim seslerimize deponun kapısı açıldı. Yılmazla Behzat girdi içeriye. Behzatın kısık sesini duydum. "Başladı bizimkinin doğrama mesaisi." Ayağa kalktım. Etrafım hafiften dönerken balta elimden kaydı. Yılmaz yaslandığı yerden doğruldu.

Toparlandım hemen. Amcaya döndüm. "Burak çöz şunun ellerini." Kafasını salladı. Yanına gidip ellerini çözdü. Beklemeden yakalarını tutup sert bir kafa attım. Geriye düştü burnunu tutarak. Yanına doğru gidip tekme attım karnına doğru. Yerde kıvranırken tek dizimin üzerine yanına çöktüm. "Sen bugün öleceksin Cumali Koçovalı. Madem seninle bulamıyorum sevdiğim kadını. Sensiz de bulurum. Ben sana bir şans vermiştim ama kullanamadın. Sana ihtiyacım yok." İki yana salladı başını.

Yakalarını tutup üzerine çıktım. Yumruk salladım yüzüne. Burnundan ve kaşının kenarından akan kanla yüzüme baktı. "Aramıyorsun Azer. Yanlış yerlere baktın. Gözünün önünde ama sen bir türlü görmüyorsun. Bıraktığın yerde Karaca.." Kaşlarımı çattım.  Öfkeyle konuştum. "Ne demek lan o? Nerede lan karım! Konuş!"

Kendime hakim olamayıp bayıltana kadar vurdum. Burak su getirdi. Ayıldı tekrar. Ayağa kalktım sendeleyerek. Belimdeki silahı aldım. "Ya söyle yerini..ya da seni buraya gömeyim." Silahın emniyetini açtım. Kıvrandı yerde. Gülerek yüzüme baktı.

Parmağımı tetiğe yerleştirdim. "Bensiz de bulursun belki..ama bulduğunda ne halde olur..ya da eski karından bir şeyler kalmış mıdır bilmiyorum.." Kaşlarımı çattım. Gözümün önü hafiften kararmaya başlarken geriye gittim bir adım. Silah tutan elim güçsüzleşmeye başlarken Yılmaz'ın sesini duydum. "Abi iyi misin? Abi?" Cevap veremedim. Karaca geldi gözlerimin önüne.

Elinde silah vardı..bana doğrultmuştu. Sonra üç el silah sesi duydum..geriye sendeledim. Silah elimden düşerken dizlerimin üzerine çöktüm. Yılmaz koştu hemen. Elimi kalbimin üzerine koydum. Yere yığıldım. Sesler çok uzak geliyor artık. Duyamadığım kadar uzaktan.

"Abi bak bana! Abi? Behzat abi bir şey oluyor hastaneye gitmemiz lazım hemen!" Şimdi olmaz. Karacayı bulmam lazım. Bıraktığın yerde dedi..

Beni vurduğu evde mi?

İyide orası kül oldu. Mümkün değil.

Bilincim açık kalmak için zorlanırken Karaca'nın sesini duydum. "Azer..yardım et bana. Lütfen.." Gözlerimi açık tutmaya çalıştım ama yapamadım. Kapandılar. Vücudumun bütün hakimiyetini kaybettim.

Bu kötü bir kabus biliyorum. Gözlerimi açtığımda karaca yanımda olacak.

Karacadan..

SESSİZLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin