37. BÖLÜM: ''PRANGAYA VURULAN RUHLAR''

5K 240 54
                                    

ACININ BÜYÜTTÜĞÜ KADIN

37. BÖLÜM: ''PRANGAYA VURULAN RUHLAR''

Bir dünya yaratmıştım yıllar önce zihnimde, o dünyaya göre öyküler yazdım. O dünyaya bir kişiyi sığdırdım; kahramanda oydu, figüranda. Melek de oydu, şeytanda. Ruh da oydu, beden de.

Zihnimdeki dünya, tüm gerçekliğime su gibi damla damla akmaya başladı ve gerçekliğimde kendine can buldu. Son aylarda yaşadığım her şey gerçekti, ihanetin ruhuma bıraktığı derin yaralar da, ruhuma ruhuyla dokunan adamda.

Kollarım yüreğimdeki sevda ateşiyle sevdiğim adama sarılmak için can atarken, zihnim bunu reddediyordu. Onun aşkı yalanlar üzerine kurulmuştu, benim gibi pirüpak değildi ki onun aşkı.

Sarılmayacaktım, direndim.

Daha sıkı sarıldı kokusu dünyamı allak bullak ederken.

Direndim, direndim, direndim... Ve en sonunda yenildim.

Kollarımı bedenine özlemle sardım, burnumu boynunun girintisine koydum ve derince içime çektim bana oksijen olan kokusunu. Kolları mümkünü varmışçasına daha sıkı sardı bedenimi. Kalbim göğüs kafesimi döverken zihnim işlevini yetirdi o anlarda, hâkim olamıyordu kalbimin delice sevdasına.

''Özür dilerim,'' dedi Kaya kulağıma fısıldayarak. ''Çok özür dilerim, o güzel kalbini kırdığım için. Söz, söz veriyorum her şeyi telafi edeceğim. Sen benim bu hayatın saflığına, güzelliğine dair tek inancımsın. Seni kaybedemem, seni kaybedersem kendimi bulamam. Sen benim içimsin, Mehlikâ.''

Sessizlikle yanıtladım onu, sözleri yarama merhem oluyordu yavaş yavaş. Onu içimde bir yerlerde affetmeye başladığımı hissediyordum fakat zihnim her defasında fütursuzca önüme atıyordu yaşadığım ihanetin anılarını.

Kollarımı ondan ayırdım yavaşça, gözlerimiz hizalandı. ''Sende benim bu hayatın saflığına ve güzelliğine dair tek inancımdın, okyanus mavisi.'' Buruk bir tebessüm yer aldı dudaklarımda. ''Ama bu inancı sen yerle yeksan ettin.''

''Biliyorum,'' dedi Kaya kırık bir sesle. Ardından ses tonunu diriltti. ''Ama ben inancımı asla kaybetmeyeceğim ve buna seni de inandıracağım.'' Yüzümü sıcak avuçlarının içine aldı ve kalbimi durduracak kadar güzel baktı. Kendimi o an dünyanın en güzel kadını gibi hissettim. ''Tekrar inanacaksın bu hayatın saflığına ve güzelliğine. Senin inancını ben soldurdum, ben var edeceğim tekrar.''

Yanıtsız bıraktım onu, ardından ekledi: ''Çok güzelsin.''

Yüzüm hâlâ ellerinin arasındayken gözlerimi aldım gözlerinden. Kalbim delice atarken göz irislerimin dahi titrediğini görmesini istemiyordum. Ellerini indirdi daha sonra.

''Kaya,'' dedim nihayet ses tonumu bulduğumda.

''Söyle canımın içi,'' dedi umutla.

Canımın içi. Okyanusun canı, okyanusun canının içi...

Gözlerim gözlerine tırmandı, söylediği her şey ruhuma dokunuyordu. Yara açtığı yüreğime gözleriyle, güzel sözleriyle dokunuyordu.

''Seninle tekrar yıldızların altında dilek tutacağım.''

Dudakları yukarıya kıvrıldı ve gecemi güzelleştirecek şekilde gülümsedi. Umudu barındıran bakışlarıyla anlatıyordu birçok şeyi sanki. Ruhunun nedametle kavrulduğunun farkındaydım, gözlerinin ardında bir film oynuyordu onun. Günleri cehennem gibi geçiyordu ve benim onun cenneti olduğuma inanıyordu. Bu kanıya varma nedenim şuydu; her gün aynadaki aksimde de bu ifade vardı. Günlerim cehennem gibi geçerken onun bir gülümsemesi bile günüme çiçekler açtırıyordu, her kelimesi o çiçekleri suluyor ve bakışları güneş ışığı gibi besliyordu toprağımda can bulan çiçekleri.

ACININ BÜYÜTTÜĞÜ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin