41. BÖLÜM: "VAROLUŞUN SANCISI''

3.7K 189 64
                                    

41. BÖLÜM: "VAROLUŞUN SANCISI"

Bir şehir yıktım.

Yıktığım şehrin içi cehennem ateşiyle cayır cayır yanıyor, cennetin çiçeklerini eritiyordu. O şehrin yangını, beni kül etmeye yeminliydi. Alevi üzerime sıçradı, orayı yıkıp döktüm, harabeye çevirdim. Enkazın altından kendimi ve ablamı kurtardım.

Bir şehir kurdum.

Kırılan tırnaklarımla, kanayan ellerimle inşa ettiğim şehrin içine, kırık dökük bir sevda, intikam duygusuna dayalı bir ruh, birkaç kitap yerleştirdim. Ne yangın vardı, ne de kaldırım kenarlarında renkli çiçekler ama ağaçlar vardı. Dertlerimiz kadar büyük ağaçlar, dalları gökyüzüne uzanan, yoruldukça gölgesinde dinlendiğimiz ağaçlardı bunlar.

Kaya Sancaktar, o ağaçlardan biri değildi. O ağaçların bütünüydü. Şehrimin uzun ağaçlarının tüm gövdesi, onun kökleriyle iç içeydi.

Kaya Sancaktar, benim kurtuluşumdu.

Güneş ışıkları, perdenin izin verdiği kadarıyla içeriye sızıyordu. Uyanalı epey olmuş, dakikalar önemini yetirmişti karşımdaki adamın efsunkâr güzelliğini izlerken. Lahzaların kanı yüreğimin ortasına damlıyordu yavaş yavaş.

Gözlerim fütursuzca okyanus mavisinin üzerindeydi, uyuyordu. Huzur dolu kollarının arasındayken onu seyrediyordum bir süredir. Parmak uçlarım ürkekçe birkaç günlük sakallarının üzerinde geziyor, hem uyansın gözlerindeki okyanusta boğulayım istiyordum, hem de uyanmasın sonsuza kadar kolları arasında saklanayım istiyordum.

Komodinin üzerindeki dijital saate gözlerim iliştiğinde sabahın henüz dokuzu olduğunu gördüm.

"Kaya," dedim sessizce. "Sabah oldu.''

Sözcüklerim uyku duvarlarına çarptı, paramparça oldu.

"Kaya,'' diye tekrar ettim kendimi. Parmaklarımla hâlâ yüzünü seviyor, gözlerini aralamasını bekliyordum sakince.

"Hım?'' diye mırıldandı belimdeki kollarını sıklaştırarak.

"Uyan hadi,'' dedim kollarımı boynuna dolayarak. "Acıktım.''

"Biraz daha uyusam?'' diye sordu uyku bulaşmış sesiyle. Bu hali içimde bir yerlere dokunuyor, orayı adeta gıdıklıyordu.

"Tamam,'' dediğimde hemen ikna olduğuma kendim dahi şaşırmıştım. Sahi, bu adama nasıl kıyacaktım ki? "Ben bir şeyler hazırlayayım, sonra uyanırsın.''

Yataktan doğrulmak için yeltendiğimde, "Gitme,'' dedi.

Gözlerim yüzünün her bir noktasına değiyorken, gözleri hâlâ kapalıydı. Dudak kenarlarımda görünmez bir halat vardı sanki durmadan onları çekiştiriyorlardı bense sürekli gülümsüyordum.

Kollarının arasında saklandığım adam tarafından kalbim şikeste edilmiş, hayal kırıklığına maruz kalmıştım ama gözlerinin ardındaki nedameti görmüştüm. Her şeyden önce oradaki kalbi kırık adama inanmıştım. Aşkına, pişmanlığına ve verdiği umuda inanmıştım. Şimdi ise bu şansı ikimize bahşettiğim için çok mutluydum.

Birçok mutsuzluk peyda olmuştu üzerime yıkılan dünyamda ama hepsine değmişti. Üzerime yıkılan dünya, şimdi sadece benim etrafımda dönüyordu.

Kaya Sancaktar benim dünyamdı.

"Ne düşünüyorsun?'' diye sordu Kaya. Gözlerim onun güzel yüzüne dalmışken, zihnim de girift tefekkürlere dalmıştı. Kaya'nın uyandığını, hatta yüzümü seyrettiğini bile fark etmemiştim.

ACININ BÜYÜTTÜĞÜ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin