38. BÖLÜM: ''İZ BIRAKAN YARALAR''

4.8K 216 50
                                    

38. BÖLÜM: ''İZ BIRAKAN YARALAR"

''Yatağa yatar yatmaz uyumuşum. Sabaha karşı sıkıntılı rüyalar gördüm, kürk mantolu kadın türlü şekillerde karşıma çıkıyor, o müthiş ve ezici tebessümüyle beni kıvrandırıyordu. Ona bir şeyler söylemek, bir şeyler anlatmak, izahat vermek istiyor, fakat muvaffak olamıyordum. Siyah gözlerinin keskin ifadesi çenelerimi kilitliyordu. Onun tarafından, değişmez bir hükümle mahkûm edildiğimi gördükçe daha çok kıvranıyor, derin bir ümitsizliğe düşüyordum.''

Kaya'nın dizlerinde uzanmış gökyüzünü izlerken, onun tok ses tonuyla okuduğu Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabını dinliyordum. Haftalarca önce kalbim paramparça edilmişken doğum günü hediyemi vermişti ve bu kitabı birlikte okuyacağımıza dair not yazmıştı. Gerçek olmuştu.

''Yoruldun mu?'' diye sordum gözlerimi onun bana nefes olan gözlerine değdirdiğimde.

Gülümsedi ve yutkundu. ''Biraz.''

Yaklaşık bir saattir hiç ara vermeden kitabı okuyor, bir yandan da dizlerinden sarkan saçlarımı okşuyor, uzun parmaklarını aralarından geçiriyordu. Sevgisi içimde yanan bir soba gibi sıcacık ediyordu beni. Ateş harlandıkça içine daha fazla yakacak atıyor, o ateşin asla küllenmesine izin vermiyordu. Ateşin sönmesinden korkuyor, bunu tüm benliğiyle hissettiriyordu.

Dizlerinden kalkmak için yeltendiğimde beni durdurdu ve ''Lütfen, kalkma.'' dedi.

Dizlerine geri yattığımda elindeki kitabın içine ayracı yerleştirdi ve yanına bıraktı. Ardından elleri saçlarımın arasında tekrar yerini aldı.

''Bu an bitecek diye çok korkuyorum,'' diye mırıldandı. Gözleri gözlerime tırmandı yavaşça. ''Hiç bitmesin, sonsuza kadar bu anda kalalım mı?''

Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım ve sordum: ''Nasıl olacak?''

Cebinden cep telefonunu çıkarıp kamerayı açtı ve ikimizin de sığabileceği açıyı yakalayıp fotoğrafımızı çekti. Bir, iki, üç, dört... çok daha fazlasını çekti. Bazen gülümsüyor, bazen bana bakıyor, bazense saçlarımdan kendine bıyık yapıyordu. Bense hep hipnoz olmuş gibi ona bakıyordum. Onlarca fotoğrafımızı çektikten sonra güzel yüzünü bana çevirdi.

''Bu ana istediğimiz zaman dönebileceğiz artık,'' dedi telefonunu cebine yerleştirdikten sonra.

İçimde oluşan karıncalanma heyecandan ibaretti, seviyordum ve seviliyordum. Nefesimi kesiyordu bu mutluluk. Yıllar önce ruhumdan her gün bir parça götüren adam, bugün ruhumdan aldığı parçaların yerine ruhundan parçalar koyuyordu. Bu da ne kadar doğru birine kalbimi emanet ettiğimin kanıtıydı.

''Teşekkür ederim,'' diyebildim sadece. Dudaklarımdan başka herhangi bir kelime dökülmedi, dökülemezdi zaten. Teşekkür ederim okyanus mavisi, açtığın o koca yaraya merhem olduğun için, içimdeki ateşte tek başıma yanmama müsaade etmeyip benimle birlikte o ateşe atladığın için teşekkür ederim.

''Neden?'' dedi rüzgârın önüme düşürdüğü saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. Gözleri, gözlerimin ardındaki acıyı görmek ister gibi bakıyordu. O yaralı kız çocuğuyla tanışmıştı lakin onu görmemişti. Görmemeliydi.

''Bilmiyorum,'' dedim dürüstçe. Parmak uçlarıyla yanağımı okşarken dilimle dudaklarımı ıslattım. ''Sadece içimden teşekkür etmek geliyor. Kötü zamanlar geçirdik, sen bir an olsun benden vazgeçmedin.'' Duraksadım ve içime düşen vehmi dillendirdim: ''Tabii eğer vicdanından dolayı vazgeçmediysen.''

ACININ BÜYÜTTÜĞÜ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin