3

16.7K 1K 138
                                    

| Kaya |

Cuma.

00.02

Kaya

Doğu

Yaşadığımız dünyada adalet diye bir kavramın olmadığını çok iyi biliyor olmama rağmen buna doğrudan ilk kez şahit oluyordum. Doğuştan şanslı olanlar ve benim gibi sürünerek doğanlar arasındaki fark her yerde kendisini gösteriyordu. Bu sebepledir ki mekanın duvarlarında çalan müziğe rağmen arkamda kopan şangırtıları duyabiliyordum. Çünkü dikkat kesildiğim tek şey o şangırtılardı.

Adam iki günde cam fabrikası satışlarını uçuşa geçirmişti ulan. Dün geceden beri kırdığı bardakların hesabını tutamamıştım. Aynı hataları bir başkası yapsa çoktan şutlanacağına emindim çünkü Bünyamin yavşağı en ufak hataya bile anlayış göstermeyen tiplerdendi. Görünen o ki bu yavşaklığın görüş alanına sadece biz giriyorduk. Zira Doğu mekanı başımıza yıkmasına rağmen hala çalışmaya devam ediyordu. Onun da bu durumdan memnun olmadığını yüzündeki bezgin bakıştan anlayabiliyordum ama bu ona olan garezimi azaltmıyordu.

Bira doldurduğu bir bardak daha ellerinden kayıp zeminle öpüştüğünde sinirle elimdeki küçük havluyu fırlatıp omzumun üzerinden yüzüne baktım.

"Ulan yakında plastik bardakla vereceğiz biraları. İki günde ebesini siktin mekanın."

Ağzının içinde yuvarladığı küfürleri yarıda kesip ışığın etkisiyle siyah görünen gözlerini yüzüme dikti. Elinde olsa beni oracıkta öldüreceğini biliyordum ama götü yemezdi.

"Ne dedin? Bira fıçısını götüne mi sokayım?"

"Doğu, iki tane bira versene. Arjantin bardağında."

Doğu delici bakışlarını üzerimden çekip bar tezgahının diğer tarafındaki Derya'ya bakarken gözlerindeki ifade anında değişmişti. Hayatım boyunca bin bir türlü erkek ortamına girmiş, birbirinden rezil muhabbetlere tanık olmuştum fakat bu kadar yavşağına ve oyuncu olana ilk kez rastlıyordum. Adamın resmen kadınlara zaafı vardı. Sinirden götü başı dağıttığı anlarda bile ortama bir kız girdiyse yüzünde güller açıyordu.

"Arjantin bardağı kalmadı Deryacığım. Git müşteriye sor bakalım, iki lira farkla büyük boy karton bardakta içmek isterler miymiş?"

"Ne?"

"Ağzı olan konuşuyor işte güzelim, sen boşver onu."

Kurulayıp önüne bıraktığım arjantin bardaklarından birini alıp musluğun altına hizaladı. Bir yandan da Derya'ya doğru eğilmiş kısık sesle kur yapmaya devam ediyordu. İşte, bir başkası yapsa anlayış gösterilmeyecek bir diğer durum da buydu. İş yerinde duygusal anlamda ilişki kurmak yasaktı, kızlara yazmak yasaktı, müşterilere laubali davranmak yasaktı, bakmak yasaktı, nefes almak yasaktı, özetle bu amına koyduğumun yerinde yaşamak bile yasaktı. Gelir, robot gibi servis yapıp giderdiniz.

Kızın Doğu'nun etkileyici aurasına rağmen, arada tedirgin bir ifadeyle etrafı kolaçan ettiğini görebiliyordum. Eh, göt korkusu libidoya baskın çıkıyordu tabii. Bardakları alıp uzaklaşırken Doğu kızın arkasından bakıp kalçalarını dikizlemeye devam etti.

Arka cebimde titreyen telefonu hissedince gözlerimi devirme işini yarıda kesip telefonu çıkardım. Ekranda dönen ismi gördüğümde elimdeki bezi tezgaha bırakıp "Beni idare et biraz." diye seslendim Uğur'a.

Elimdeki telefonu görünce başını sallayıp onayladı. Abimden telefon geldiğinde elimde ne iş varsa bırakıp yanıtladığımı burada çalışan herkes bilirdi. Bardan çıkıp insan denizini yararak arka kapıya sokağa açılan kapıya yürüdüm. Elimdeki telefon hala titremeye devam ediyordu. Kendimi dışarı atıp parmağımı ekranda kaydırdım.

"Söyle abi."

"Kaçta çıkıyorsun işten?"

"Bir saat sonra. Ne oldu?"

"Babam eve gelmiş. Rezalet çıkarmış yine bir ton. Annem aradı, karşı komşuya geçmiş orada bekliyor. Dükkanda kimse yok, patron da şehir dışında. Ben gidemiyorum anlayacağın. Bugün erken çıksan olur mu?"

"Tamam," derken korkudan kalbim ağzımda atıyordu. "bir konuşayım patronla."

Abimin de benden farklı olmadığını biliyordum. Çünkü başka bir şansı olsaydı kesinlikle arayıp beni haberdar etmezdi. Babamla karşı karşıya gelmemem için elinde olsa kolunu keserdi.

Telefonu kapatıp cebime atarken hırsımdan ellerim titriyordu. Babanız bir orospu çocuğuysa, eve döndüğünü duyduğunuzda sevinmek yerine sinir krizinin eşiğine geliyordunuz. Parmaklarımı gözlerime bastırıp bulanıklaşan görüşümü düzeltmeye çalıştım. Ama o perde bir kere inmişti işte gözüme. Cebimden paketi çıkarıp titreyen ellerimle bir sigara yaktım. Boğazımda sızım sızım sızlayan bir yumru vardı. Eve gittiğimde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı az çok tahmin edebiliyordum.

Derin bir soluk alıp ciğerlerimi dumanla doldurdum. Görüşüm hala net değildi.

"İyi misin?"

Korkudan zıplayarak arkamı döndüm.

"Ses versene lan yaklaşırken!"

Elimi göğsümün üzerine koyup zaten ritmini kaybetmiş olan kalbimi yokladım.

"Ne yapayım amın oğlu? Törenle mi gireyim her yere?"

Şuan cidden onunla uğraşamazdım. Yüzüne kısa bir bakış atıp elimdeki sigaraya döndüm. Tepki vermediğim için şaşırdığını hissedebiliyordum. Çünkü sorgulayan bakışları hala benim üzerimdeydi.

"Telefonla konuşuyordun. O yüzden rahatsız etmeyeyim dedim."

"İyi."

İzmariti yere fırlatıp üzerine bastım. Daha Bünyamin yavşağına gidip izin almam gerekiyordu. Yüzünün alacağı ifadeyi düşününce içime dolan sıkıntıyı derin bir nefes alarak yok etmeye çalıştım ama kar etmedi.

"Bünyamin amcayla ne konuşacaksın?"

"Bari dinlediğini belli etme ulan."

"Dinlemedim, duydum gerizekalı. İkisinin arasında fark var. "

"Tamam Doğu ya, uğraşamam şu an. Kısa kes."

"Rengin attı telefonla konuşurken. Mevzu mu var?"

"Mevzunun kendisi ben olmuşum amına koyayım. Sorduğun soruya bak."

Homurtuya benzer bir ses çıkarıp gökyüzüne baktı. Aklıma gelen fikirle gözlerim iyice açılırken Doğu'ya doğru bir adım attım.

"Bünyamin Bey senin neyin oluyor?"

"Babamın askerlik arkadaşı."

"Ulan şu an yapacağım şey yüzünden sonradan aynadaki yansımama tüküreceğim, ama başka şansım yok. Bünyamin Bey'den izin almama yardım eder misin?"

"Ne için?"

"Bugün erken çıkmam için."

"Karşılıksız yapmam ama."

"Ne istiyorsun?"

"Yarın gece benim yerime çalışacaksın."

"Yarın gece benim de mesaim var, ama haftaya çarşamba tatil günüm. Çalışıyor musun çarşamba?"

"Tamam, çarşamba olsun."

"Yürü hadi, acelem var. Hemen çıkmam lazım."

Ufak bir çene hareketi yaparak arkasını dönüp kapıyı açtı. Sanırım, denize düşen yılana sarılır dedikleri durum tam olarak bu oluyordu.

___ 

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin