47

13.6K 884 217
                                    

Cumartesi.

03.20

Kaya: Söyle.

| Kaya çevrimdışı.

Görüldü. 03.24

Doğu: Saat üç buçuk am kafalı

Doğu: Derdin ne arayıp duruyorsun?

Kaya: Neden ben üzülünce sen de üzülüyorsun?

Doğu: Kaya

Doğu: İyi misin abi?

Kaya: Söyle Doğu.

Kaya: Ya da yaz. Her ne boksa.

Kaya: Görmem lazım.

Kaya: Yoksa delireceğim.

Doğu: Sabahın üçünde bu yüzden mi uyandırdın beni harbi?

Doğu: Deli mi sikti diyeceğim ama

Kaya: Sabahın üçünde evinin önünde dikiliyorum abi

Kaya: Ben çoktan boku yemişim

Kaya: O yüzden ne düşünürsen düşün

Kaya: Ama bana bir cevap ver.

Doğu: Geliyorum bekle.

Kaya: Önce söyle.

Doğu: Pazarlık yapma Kaya.

Doğu: Yüzüme bakacak cesaretin yoksa niye söyletmeye çalışıyorsun?

Kaya: Tamam, gel.

Görüldü. 03.29

| Doğu çevrimdışı.

| Kaya |

Sadece birkaç saat görmemiştim ulan. Bir gün bile olmamıştı. Ayaklarım beni buraya getirmek için bir günün tamamlanmasını bile bekleyememişti. Kendime engel olamıyordum, çünkü kendimle baş başa kalıp içimdeki boşluğa bakınca aylardır yüzünü görmemişim gibi geliyordu.

Titriyordum ve sebebi yüzüme tokat gibi çarpan rüzgar değildi. İçimi donduran korku bedenimi öyle uyuşturmuştu ki başka bir şey hissedemez olmuştum. Kapı yavaşça aralanıp dışarı süzüldüğünde bir anda rahatladım. Bu kadardı ulan, kendime ettiğim eziyetin ömrü bu kadardı işte. Her şeyi kolaylaştırmak onun elindeydi; hayatım onun elindeydi. Başından beri kendimi dizginlemek için ailemi bahane ediyordum. Ama artık bu bile işe yaramıyordu. Ben kolay olanı istemiyordum, karşımdaki herifin iğrenç bitki çayını istiyordum. Karanlık bir sokakta arkasından baktığım şerefsiz o olsun istiyordum.

Basamakları inip bana doğru yürürken bir elini eşofmanının cebine atıp diğeriyle gözlerini ovaladı. Gözleri uykunun etkisiyle şişip iyice kısılmıştı. Kısa saçları darmadağınıktı ve benim aksime her şeyiyle rahat görünüyordu. Gözlerini ovalamayı bıraktığı halde bakışlarını yerden kaldırmadığında sağlam, tereddütsüz duruşunun sadece rolden ibaret olduğunu anladım. Beni buraya sürükleyen de içini görme dürtüsü değil miydi zaten? Bana karşı o kadar tepkisizdi ki, ben kabullensem de onun kabullenmeyeceği bahanesine sığınarak hep aramızdaki şeyi düşünmekten kaçmıştım. İşlerin birden tersine dönmesi beni hazırlıksız yakalamıştı. O içini döküp beni insan yerine koyana kadar aslında buna ne kadar ihtiyaç duyduğumu bile fark edememiştim.

Aramızda bir iki adımlık mesafe kalınca durup yüzüme bakmadan "İçeri girelim istersen." diye mırıldandı. Nefesi bile teklemiyordu ve onun aksine ben, biraz daha yüzüne bakarsam yığılıp kalacakmışım gibi hissediyordum.

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin