51

13.2K 768 63
                                    

| Kaya |

Aynı gecenin devamı.

Kaya

Doğu

"Sigara içmeye gidiyorum sen de gelsene."

Dudaklarım göz göze gelmemizi bile bekleyemeden yukarı kıvrılırken kalbim göğüs kafesimin içinde sarsıldı. Yoğunluk yüzünden gecenin başından beri çok nadir yan yana gelebilmiştik ve şimdi, sadece sesini duymak bile bütün yorgunluğumu silip atmıştı.

Şöyle bir etrafa bakıp diğer görevlileri kontrol ettim. Eray ve Devrim köşede durmuş hararetle konuşuyorlardı. Arada ortaya kayan bakışlarından saçma hareketlerle dans eden mezunlarla dalga geçtikleri belli oluyordu. Yavaş yavaş masalardaki boşları toplayan diğer kesime baktığımda Doğu kolumu çekiştirip "Ya hadi be oğlum." diye söylendi. "Sensiz de idare ederler. Biraz sorumsuz davransan ölmezsin, korkma."

Benliğimden kurtulmak ne kadar zorsa sorumluluk duygusundan sıyrılmak da aynı derecede zordu. Ama Doğu gel dediğinde hiçbir şey o kadar zor hissettirmiyordu. Tek kelimesi, tek bakışı içimdeki kaosu susturuyordu. O ana dek gözüme zor görünen her şey birden kolaylaşıp önemsizleşiyordu. Sanki savaşmam gereken hiçbir şey kalmamış gibi hissediyordum.

Önüme geçip yürümeye başladığında konuşmadan arkasından gittim. Çok güzeldi ulan, ne bakmaya doyabiliyordum ne dokunmaya. Bakışlarım üzerinden ayrıldığı an irislerim isyan eder gibi sızlıyordu. Elimde olsa günlerce yemeden, içmeden şu görüntüsüne bakabilirdim. Yana taradığı saçlarıyla ya da üzerindeki beyaz gömlekle alakası yoktu bunun. Hayatım boyunca hiçbir şey beni onun kadar tam hissettirmemişti, sanki gözlerimi üzerinden ayırırsam kaybolacakmış gibi hissediyordum; ellerim üzerinde olmazsa nefes alamayacakmışım gibi.

Dışarı çıktığımızda her köşede bir grubun dumanlandığını görerek daha uzağa, okul bahçesinin karanlık köşesine doğru yürüdük. Elindeki paketten iki dal çıkarıp ikisini de dudaklarının arasına yerleşti ve ikisini de aynı anda ateşleyip derin derin solurken tepkisizce onu izledim. Elimi uzattığımda karanlığın içinde olduğundan daha koyu görünen gözleri keyifle kısıldı. Sigaraları iki ayrı eline alıp dumanı yüzüme doğru bırakırken kısık sesle güldüğünü duydum. Duman dağılıp suratı açığa çıktığında yakalanma ihtimalini hiçe sayarak ensesini kavrayıp dudaklarına uzandım. Dilimi alt dudağının üzerinde kaydırıp ağzının içine iterken dudakları hala biraz önceki gülümsemenin kıvrımını taşıyordu. Dikilmeyi bırakıp karşılık verdiğinde mantıklı düşünen son beyim hücremi de susturup bedenini kendime doğru çektim. Dili ağzımın içinde, dişlerimin üzerinde dolaşıyordu. Bıraktığı soluk dudaklarımdan dışarı sızmadan içime akıyordu. Bedenimi onunkine tam anlamıyla yapıştırıp derin derin kokusunu soludum. Farkında bile olmadan o kadar uzun süre bunun hayalini kurmuştum ki hala gerçekliğini sorguluyordum. Sertleşmiş aletim bacağına değdiği anda söverek geri çekilip ıslak dudaklarını yaladı.

"Ne oldu?"

Gözleri aşağıyı tararken "Sigarayı düşürdüm." dedi nefes nefese.

Eğilip hala yanmaya devam eden sigarayı aldıktan sonra üfleyip bana uzattı.

"Bir sigara için piç ettin güzelim ortamı, derdim ama..."

"Sen olsan sen de ederdin."

Başımı sallarken sessizce güldüm.

"Nerde kalmıştık?"

Tekrar bana yaklaştığı sırada karanlığın diğer ucunda bir gürültü koptu. Yakalandığımızı düşünerek boş boş birbirimize baktığımız kısa bir andan sonra gürültünün geldiği tarafa yürüdük. Bir kişi devrilen çöp konteynırının yanına çökmüş yüksek sesle öğürerek kusuyordu.

"Sevde değil mi lan o?"

Adımlarımı hızlandırıp hala dizlerinin üzerinde kusmaya devam eden Sevde'ye doğru yürürken Doğu'nun da hemen arkamda olduğunu duyabiliyordum.

"Sevde?"

Kusmaya ara verebildiği ilk anda kıpkırmızı kesilmiş yüzünü saçlarının arasından çıkarıp gözlerimin içine baktı.

"Kaya?"

Elimdeki dalı attıktan sonra eğilip ayağa kalkmasına yardım ettim. Önündeki birikintiye bulanmış bacaklarını görünce yüzümü buruşturarak başka bir yöne baktım. Kokusu da görüntüsü de felaketti. Titrek dizlerine direnemeyip vücudunu benimkine yaslarken ağlar gibi sızlandı. Kolumu beline sarıp yavaşça Doğu'ya döndüm. Kısa bir an boş boş birbirimize baktık.

"İçeri mi götürsek?"

"Hocalar var oğlum, saçmalama."

"Abi hocalar ne yapacak? Okuldan mı atacaklar mezuniyet balosunda sarhoş oldu diye?"

Böyle bir şeyin olmayacağını ben de biliyordum ama yinede risk almak istemiyordum. Hocaların ailesine haber vereceği konusunda şüphem yoktu ve bu, kızı diri diri yakmakla aynı şeydi. Bunu biliyordum çünkü Sevde'nin, ailesinin avucunda sıkıştıkça çıldırıp yolunu şaşırdığına bizzat şahit olmuştum. Ne kadar uğraştıysam da girdiği yoldan dönmeyi reddetmişti. Arkadaşında kalacağını söyleyerek dışarı çıktığı ve kaldırımlara kustuğu gecelerde onu toparlayıp kuzeninin evine bırakma işi hep bana düşmüştü. Bir yerden sonra kendi sorumluluklarım ve onun arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıştım. Özetle, bu ilk değildi ve muhtemelen son da olmayacaktı.

"İçeri girip Beyza'yı getirsene. O kuzeninin evine götürür Sevde'yi."

"Hangi Beyza?"

"Sürekli Sevde'nin yanında dolaşan kız işte. O kadar vakit geçirdiniz hiç dikkat etmedin mi?"

Gözleri düşünceyle kısılırken "Hayır." diye fısıldadı kuru kuru. Bu umursamazlığı yeni değildi, ama yine de şaşırmıştım.

"Tamam," dedim Sevde'yi ona uzatırken. "Sen kızı tut, ben Beyza'yı bulayım."

Başını sallarken son derece keyifsiz görünüyordu ama yine de şikayet etmedi. Sevde'yi kavramasına yardım ettikten sonra bir şey söylemeden içeri girdim. Tekrar dışarı çıktığımda yanımda Beyza falan yoktu, çünkü kızın şu an Sevde'den bir farkı yoktu.

"Ne oldu?"

"O da içerde yığılmış bir köşeye. Hocalar ailesini arıyorlar."

"Ee, ne yapacağız?"

Başımı geriye atıp derin bir nefes aldım.

"Taksi çağıracağız. Ben Sevde'yi kuzeninin evine bırakacağım."

Göz göze geldiğimiz an yanlış bir şey söylemişim gibi hissettim. Bakışları kapısına kadar gittiğim geceden beri ilk defa buz gibiydi.

____

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin