Cumartesi.
13.40
Doğu: Mekanda mısın?
Kaya: Evet.
Kaya: Döndün mü sen?
Doğu: Evet.
Doğu: Kaçta bitiyor mesain?
Kaya: 7 gibi çıkarım.
Kaya: Hayırdır?
Doğu: Tamam, mekana gelirim birlikte çıkarız.
Doğu: Bi konuşalım.
Kaya: Ne konuşacağız?
Doğu: Konuşuruz işte gelince.
Kaya: Kötü bir şey mi konuşacağız?
Doğu: Konuşmamız gerekenleri konuşacağız.
Kaya: Sıçtık desene.
Doğu: Yapalım şu konuşmayı, çıksın aradan.
Kaya: İyi konuşalım bakalım.
Doğu: Görüşürüz akşam.
Kaya: Görüşürüz.
•
| Kaya |
18.56
İyi şeyler olmayacaktı. Bu bir tahmin bile değildi, kesinlikle emindim iyi şeyler olmayacağından. Bugüne kadar sustuğumuz her şey ortaya dökülecekse bundan nasıl iyi bir sonuç çıkabilirdi? Görmeyen gözlerle elimdeki bardakları rafa yerleştirirken aldığım her nefes yük gibi göğsüme baskı yapıyordu. Ulan herkes bir şekilde yürütüyordu, bir şekilde yolunu buluyordu. Biz niye bulamıyorduk? Biz neden sürekli bir şeylerle sınanıyorduk? Bugüne kadar soramadığım her "neden" sorusu katlanarak çoğalıp zihnimi ele geçirmişti.
Göz ucuyla saate bakıp mesaimin bitmesine az kaldığını gördüğümde sıkıntım ani bir yükselişe geçti. Fırtına öncesi hissedilen o uyuşukluğun etkisindeydim ve içimden bir ses o fırtınanın ağzıma sıçacağını söylüyordu.
"Kaya, sen çıkmıyor musun?"
Elimdeki tepsiyi tezgahın altına sürüp belimdeki önlüğün iplerini çözerken her zaman olduğundan daha yavaş hareket ediyordum.
"Çıkıyorum şimdi kardeşim."
"Gergin görünüyorsun, hayırdır?"
Önlüğü asmak için askıya yönelirken bile ayaklarım geri geri gidiyordu. Ellerim kumaşı bıraktığı anda titrediğimi fark ettim. Neden bu kadar gerildiğimi bilmiyordum. Somut olarak bir sebebim yoktu, yinede içimdeki soyut sebepleri de görmezden gelemiyordum.
"Ben çıktım, yarın görüşürüz."
Varla yok arası bir baş selamı verip işe döndüğünde terleyen avuçlarımı kotuma silip cebimden telefonumu çıkardım. Geldiğini mesajla haber vermişti, bu da tam anlamıyla boka battığımız anlamına geliyordu. Çünkü normal şartlarda mesaj atıp dışarda beklemezdi. Yanıma gelip gevşek gevşek şakalar yapardı.
Arka cebimdeki paketi çıkarıp içinden bir dal aldım. Dudaklarımın arasına sıkıştırdığım dalı yakmadan arka kapıya yönelirken içim titriyordu. Bana bunu niye yapıyordu ulan, beni neden bu hale getiriyordu?
Kapıyı açtığım anda tam karşıdaki kaldırımda oturan bedeneni gördüm. Sıkıntıyla nefes alıp çakmağı ateşleyerek sigaramı yaktım. Konuşmadan önce bunu yapmaya ihtiyacım vardı. Ağır adımlarla yanına yürürken başını kaldırıp yüzüme baktı. Batmak üzere olan güneşin turuncuya çalan ışığı, bronzlaşmış teninin üzerinden sekip gözlerimi uyuştururken sigarayı derin derin soludum. Bir faciaya doğru gidiyorsak da aklımda kalan son görüntünün bu olmasını istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sınır hattı
Teen FictionVenüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.