73

11.6K 625 49
                                    

| Kaya |

Çarşamba.

19.30

Gözlerimi gerçeklere kapatmayı seçmiş olsam da içimdeki huzursuzluk bir şekilde onların hala orada bir yerlerde olduğunu hatırlatıyordu. Olduğum yere uymuyordum, kendimi doğum günlerinde sadece masa kalabalık görünsün diye pastanın yanına koyulan meyve kasesi gibi hissediyordum. Görünmez değildim fakat bir işlevim de yoktu ve bulunduğum noktaya iki saniyeden fazla bakan herkes sahnedeki uyumsuzluğu fark ederdi.

Bazı zamanlarda, mesela Doğu'yla başbaşayken, bu histen kaçmak kolaydı ama ailesi işin içine girince panik atağın eşiğine dayanıyordum. Çünkü bana baktığında olamadığım ve olamayacağım bir adamı gördüğünü hatırlıyordum. Ne kadar aksini iddia etsede gözlerindeki perde kalkmadan bunu anlaması imkansızdı. Aynaya baktığımda karşıma çıkan şeyi gördüğünde her şey değişecekti ve içimden bir ses bu aydınlanmanın çok da uzakta olmadığını fısıldıyordu.

Gözlerim masadaki yüzleri çaktırmadan tararken istemsiz bir şekilde ellerimi kotuma sürtmekten avuç içlerim sızlamaya başlamıştı. Annesi dışında herkesle daha önce tanışmıştım ve teoride rahat olmam gerekiyordu. Ama pratikte hiç rahat hissetmiyordum. Aile içi bir mevzuya dahil olmak ciddi bir şeylerin içine atılmışım gibi hissettiriyordu, söz konusu aile içi mevzu bir doğum günü olsa bile.

Gelmemeyi seçebilirdim fakat bir kez daha reddedersem Doğu'yu yine haklı çıkarmış olacaktım. Bir adım bile ilerleyemeyeceğimize olan inancı artacaktı ve olduğumuz yerde saymaktan en az onun kadar sıkılmıştım.

"İyi misin?"

Masanın altından elimi bulup sıkıca kavradığını hissedince diğerlerine bakmayı bırakıp gözlerimi yüzüne çevirdim. O da rahat değildi gözlerindeki tedirgin bakıştan anlayabiliyordum bunu. Başımı sallayarak yalan söylemeyi düşündüm ama yüzündeki ifade bana engel oldu.

"Değilim." dedim kuru, kısık bir sesle. Elimi çevirip parmaklarını benimkilere kenetlerken gözleri yavaşça yüzümde dolaştı.

Tutunabileceğim bir dal bulmanın heyecanıyla parmaklarımızı sıkıca kenetledim ama yetmiyordu.

"Pasta zamanı."

Derin üzerinde mumlar yanan bir pastayla odaya girdiğinde bakışmayı bırakıp gözlerimizi Deha'ya çevirdik. Suratındaki sıkılmış ifadeye bakılırsa kutlama işinin bir an önce bitmesini istiyordu, ki onu yargılayamazdım. Ayağa kalkıp Derin'in yanına geçtikten sonra eğilip hızla mumları üfledi. Doğu elimi yavaşça bırakıp ayağa kalktığında uyuşuk bir şekilde onu takip ettim. Doğum günlerini de sarılmaları da sevmiyordum ama şu an arkamı dönüp kaçabileceğim bir konumda değildim. Bir şekilde alışmam, yumuşamam gerekiyordu. Ama Deha'ya sarılıp "Doğum günün kutlu olsun kardeşim." derken kafamdaki tek düşünce burada ne bok yediğimdi.

Sırıtarak "Sağol abi." dediğini hayal meyal duyabildim.

Kenara çekilip diğerlerinin sarılmasına izin verirken ciğerlerim oksijensizlikten zonklamaya başlamıştı. Gözlerim Doğu'yu bulduğu anda parmağımla yukarıyı işaret edip dudak hareketleriyle "Tuvalet." dedim. Suratındaki gülümseme solup yerini ciddi bir ifadeye bırakırken başını salladı. Kendimi dışarı atıp onun odasına gitmek yerine merdivenleri üçer üçer tırmanarak yukarı çıktım. Kendimi kalabalıktan olabildiğince uzaklaştırmak istiyordum.

Ortak banyoya girip kapıyı kilitledikten sonra klozetin kapağını kapatarak kendimi üzerine bıraktım. Kaldırabileceğimden fazlasını yüklenmiş değildim fakat buna rağmen enerjimin tükendiğini hissediyordum. Aynadaki yansıma bana aitmiş gibi görünmüyordu. Bu kadar solgun görünmemeliydim.

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin