17

13.6K 859 168
                                    

| Kaya |

Kaya

Doğu

Pazartesi.

19.30

Neyin değişmesini beklediğimi bilmiyordum ama her şeyin tamamiyle aynı kaldığını görmek tuhaftı. Her pazartesi olduğu gibi mekan bir doğum günü için hazırlanıyordu, Bünyamin iti yine tüm çalışanların ensesinde boza pişiriyordu ve yine her pazartesi olduğu gibi Doğu önünden geçen her dişiye laf atıp sohbet ediyordu. Durumu benden başka kimsenin umursamadığını çoktan anlamıştım. Bunu gördükten sonra Doğu'ya gidip aramızda geçen saçmalığı konuşacak değildim. Daha düşünmeyi bile kaldıramazken adamın karşısına geçip "Geçen gece çok iyi boşalmadık mı kanka?" diye soracak halim yoktu. Ki sorsam bile bu, ikimizden birinin eşek cennetini boylamasıyla sonuçlanan bir kan davasına giden yolda ilk adım olurdu.

Pınar aşırı yüksek bir kıkırtıyla güldüğünde elimde olmadan Doğu'ya ters bir bakış attım. İçimden bir ses bunu beni kışkırtmak için yaptığını söylüyordu ama durup dururken celallenmeyecektim, çünkü o kadar şerefsiz olduğuna inanmak istemiyordum. Tamam, hatırlamak istemediğimiz birtakım boklar yemiştik ama bu bir kızın ekmeğiyle oynayacak kadar sinirini bozduğum anlamına gelmezdi. Ayrıca o saçma durum sadece ikimizi ilgilendiriyordu.

Bardakları rafa dizmeye devam ederken gözlerim sürekli ona kayıp duruyordu. Bakmak istemiyordum, görmek istemiyordum ama kendime engel olamıyordum. Benim çelişkilerime kıyasla o yan gözle bile olduğum tarafa bakmıyordu. Olduğum nokta dünya üzerinde yokmuş gibi rastgele de olsa bakışları bana takılmıyordu ve bu burnu havada tavrı sinirimi bozmaya başlamıştı. Ben de en az onun kadar rahatsızdım durumdan, neden sadece ben yapmışım gibi davranıyordu anlamıyordum. Kulağa saçma gelse de dert ortağı sayılırdık ulan.

"Kaya, yeni mal geldi. El atsana bir."

Bünyamin'e bakmadan başımı sallayıp elimdeki işi olduğu gibi bırakarak bardan çıktım. Kasalar ağır olduğu için buradaysam taşıma işleri çoğunlukla bana kalıyordu. Diğerleri ufak tefek yükleri mutfağa taşırken arka kapıdan sokağa çıkıp arabaya doğru yürüdüm. İçki kasaları üst üste dizilmiş beni bekliyordu. İki gündür yaşadığımız yoğunluğun üstüne bir de bunu yapmak iyi antrenman sayılırdı aslında, ama yorgunluktan geberirken olumlu düşünmek zordu. Resmen dinlenmeye vaktim yoktu. İşin kötü yanı, beni idare edip yerime çalışacak tek adamla da yiyişerek kendimi ömür boyu çalışmaya mahkum etmiştim.

El mahkum bira kasalarından birini yüklenip içeri girdim. Kasayı mutfak kapısının ağzına bırakıp diğer kasaları taşımak için dışarı çıktığımda Doğu da dışardaydı. Kasalardan birini yüklendiğini görünce el atıp durdurdum. Parmağımın ucu eline dokunduğu anda ikimiz de geri çekildik. Biralar hafif darbeyle kasanın içinde sallanarak yerine oturdu.

"Ağır bunlar, sen bırak ben taşırım."

Annesine sövmüşüm gibi baktığında gergince yutkundum. Haftalarca uğraşmasına rağmen beni yumruğuyla sindirememişti ama bir öpücükle iki günde dize getirmişti. Neden bu kadar çekindiğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Resmen adamın yüzüne bakmadan önce derin bir nefes alma ihtiyacı hissediyordum. Günlerin gerginliği bu farkındalıkla birleşince öfkenin göğsümden vücuduma yayıldığını hissettim.

"İşine bak sen."

"Kaldıramazsın kardeşim, ağır diyorum. Hadi git bardaki işleri hallet sen."

Sırf yüzündeki ifadeyi görmek için seçtiğim cümleler kararmış gözlerine baktıkça taş olup içime oturdu. Ne diye bu sidik yarışına girmiştim ki şimdi?

Öfkeli bakışları üzerimde felç etkisi bırakırken burnumun dibine kadar girdi.

"Napıyorsun lan sen?"

"Ne yapıyormuşum?"

Dilimi tutsam her sorun hallolacaktı ama bu adamın karşısında geri vites yapamıyordum işte. O horozlandıkça ağzımdan çıkan her söz damarına basmaya oynuyordu.

"Ağırsa ağır amına koyayım, sana ne? Kız arkadaşın mıyım lan ben senin gelip elimden yük alıyorsun?"

"Değil misin yavrum?"

Burnumdaki ani zonklamayla geriye sendeledim. Daha önce birbirimize zarar vermekten hiç çekinmemiştik ama nedense burnuma kafa atması beni hazırlıksız yakalamıştı. Bulanık görüyor olmama rağmen toparlanıp yüzüne baktım. Öfkeden köpürüyordu.

"Kaya senin hayatını öyle bir sikerim ki, bu kadar yaşamak bana yetti der ruhunu teslim edersin."

Usul usul kanayan burnumu tutarak güldüm. En başından beri böyle bir amacım olmamasına rağmen öfkeden deliye dönmesi hoşuma gitmişti.

"Bir daha, bırak birisine söylemeyi, bunu laf arasında ima ettiğini bile duyarsam-"

"Kes lan artık." Üstüne yürüyüp aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattım. "Anladık amına koyayım, yarak meraklısı değilsin! Ben de değilim korkma."

"Bak hala konuşuyorsun."

"Alt tarafı yardım edelim dedik, dön götünü aç demişiz gibi iki saat konuştun. Olan oldu, sarhoştuk de kapat konuyu. Ayrıca sürekli tehdit etmene gerek yok, böyle bir şeyi anlatıp övünecek kadar geniş bir midem yok, çok şükür."

Sert bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam etti. Konuşmanın bittiğini anladığımda burnumu bırakıp tekrar kasalara doğru yürüdüm. Sinirden gözüm kararıyor olmasına rağmen alt tarafım yine karşıyı işaret ediyordu. Sinirle homurdanıp kasalardan birini aldım. Bu daimi ereksiyon halinden bir an önce kurtulmazsam yakında bira kasalarına hallenecektim.

___

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin