Doğu
Cumartesi.
00.30
Terkedilmenin en zor aşaması, günlerce uykuya direndikten sonra artık uyanık kalamayacak kadar güçsüz düşmek değildi. Asıl zor olan, bu baygınlık benzeri uykudan sıyrıldığında yaşayacağın bir saniyelik müthiş boşluk hissini tatmaktı. Hiçbir şey hatırlamadığın, kimliğinden bile bir haber olduğun o boşluk; benim sonum o boşluktu. Çünkü o boşluktan sonra üstüme yığılan yükler her zaman olduğundan daha ağır geliyordu. En savunmasız anımda bastırabildikleri kadar bastırıyorlardı. İşin ilginç yanı yaşadığım şeyin bir terkedilmişlik sendromu olup olmadığını bile bilmiyordum. Sonuçta birisi tarafından terkedilmek için önce onunla birlikte olmak gerekiyordu.
Başımı yastıktan kaldırıp boş gözlerle karanlığa gömülmüş eşyalara baktım. Odayı tam anlamıyla bok götürüyordu. Ruh halim daha beter bir haldeyken içimden her şeyi siktir etmekten başka bir şey yapmak gelmiyordu.
Gözlerim ışığı yanıp sönen telefonu bulana kadar beni neyin uykudan çekip aldığını hatırlayamadım. Telefona uzanırken günlerdir içimi kemiren o kötü his tekrar ortaya çıkmıştı. Ne zaman telefon titrese beklentiye girmeyeceğimi söylüyordum ve ne zaman telefonu elime alıp mesajın ondan gelmediğini görsem asla o beklentinin dışına çıkamadığımı hatırlıyordum. Yaşadığım alan o beklentinin sınırları kadardı. Başından beri kaçtığım, yaşamaktan korktuğum ne varsa hepsini dibine kadar yaşıyordum.
Devrim'in çağrısını meşgule atıp kafamı tekrar yastığa gömdüm. Aptal herif nefes aldırmıyordu, sürekli tepemdeydi. Telefon bir kez daha avucumda titrediğinde pes edip tekrar ekrana baktım. En azından aramaktan vazgeçmiş, mesajla tacize geçmişti.
Devrim: Babam nöbette. Biz de bu gece Dağhan abimde kalacağız.
Devrim: Kızacağını biliyorum.
Devrim: Ama istediğini de biliyorum.
Devrim: Herifi o hale getirebilmek için bütün haftalığımı harcadım.
Devrim: Sakın sıçıp batırma Doğu.
Boş boş ekrana bakmaya devam ederken ne saçmaladığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Aşağıda bir şeylerin devrildiğini duymasam uzun bir süre bunu yapmaya devam ederdim. Odadan çıkıp basamaklara ulaştığım kısmı hatırlamakta zorlanıyordum. Tek bildiğim elimdeki çakmağın olası bir tehlike anında beni korumaya yetmeyeceğiydi. Ama kafam bu kadar karışıkken ancak bu kadar düşünebiliyordum.
Son basamağa uzanmış bedeni gördüğümde derin bir nefes aldım. Karanlıkta pek bir şey görünmüyordu ama bir hırsızın soymak için girdiği evin basamaklarına serilip keyif yapacağını da sanmıyordum.
Gevşeyen bedenimi tamamen serbest bırakıp kalan basamakları rahatça indim. Ayağımın ucuyla dürttüğümde cansız gibi görünen beden bir homurtuyla kıpırdandı.
"Doğu."
Biri boğazıma art arda yumruklarını indiriyormuş gibi kaskatı bir halde yere çöktüm. Nefes alamıyordum çünkü düşüncelerimi sıraya koymaya çalışırken buna ayıracak vaktim yoktu.
"Devrim, ben senin amına koyayım."
Basamakları hızla geri çıkıp yatağın üzerinde bıraktığım telefonu kaptım. Şu an sırf Devrim'le kan bağım olduğu için kendime bile girişmek istiyordum. Bana bu duyguyu yaşattığı için gördüğüm yerde ağzını yüzünü sikecektim. Telefonu kulağıma dayayıp sesini duyana kadar bekledim.
"Senin beyninin tasını, derdini tasanı sikeyim Devrim!"
"Büyük buluşma gerçekleşmiş anladığım kadarıyla."
Basamakları inerken bir saniye bile ara vermeden, tekrar tekrar "Ne yaptın lan sen?" Diye bağırıyordum. Ama ne karşı tarafta bu soruyu algılayabilecek kapasite vardı ne bende cevabı umursayacak sakinlik. Resmen adamı içirip içirip gerdeğe sokar gibi eve sokmuştu. Ulan akılsız her daim akılsızdı işte, edeceği yardım ancak bu kadar oluyordu.
"Bittin sen Devrim. Eve gelme am kafalı, anladın mı? Sakın eve gelme. Gördüğüm yere gömerim seni!"
Telefonu kapatıp hırsla yere bırakırken uzanıp Kaya'nın kolunu kavradım. Gözünü açacak hali kalmamış adamı benimle arasını düzeltsin diye eve sokmuşlardı. Delirecektim ulan, sonunda herkesi döner bıçağıyla sıradan geçirecektim başka bir ihtimal yoktu.
"Kalk ulan, kalk." Hırsla çekip bedenini oturur pozisyona getirdiğimde gözleri kısa bir an için aralanır gibi oldu. Yüzüme baktı ama baktığı yerde olduğumu fark etmediği belli oluyordu. Gözleri yuvalarında dönüp tekrar kaybolurken sırtı bir kez daha zeminle buluştu.
"Ne bok yersen ye lan, sanki bana sordun gelirken."
Odama çıkıp kendimi yatağa attığımda öfkeden zangır zangır titriyordum. Evet, gelmesini istemiştim ya da herhangi bir şekilde benimle iletişime geçmesini. Ama görmek istediğim bu değildi ulan.
____
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sınır hattı
Teen FictionVenüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.