24

13.6K 855 138
                                    

| Kaya |

Perşembe.

16.30

Doğu: Kardeşim senden bir şey rica edebilir miyim?

Kaya: Senin yerine çalışmam.

Doğu: Oha amk

Doğu: Nerden bildin onu soracağımı?

Kaya: Sen Sevde'yle koridorda konuşurken duydum.

Doğu: Oğlum nolur ya, lütfen.

Kaya: Lan daha dün kızla birlikteydin zaten.

Kaya: Bugün de bir değişiklik yapıp işe gidiver.

Doğu: Fırtınam felaketim hasretim

Doğu: Yetmiyor sevişmeler yetmiyor kanka.

Kaya: Fark ettin mi bilmem topallıyorum.

Kaya: Çünkü bacağım ağrıyor oraya buraya koşturmaktan.

Kaya: Özetle güzel kardeşim,

Kaya: Benim derdim seninkini siker. Başka kapıya.

Doğu: Böyle konuştuğunda kendimden utanacağımı falan mı düşünüyorsun?

Kaya: Utanabiliyon mu lan sen?

Doğu: Yo.

Doğu: İşte yorulma diyecektim öyle sanıyorsan.

Kaya: Yav he Doğu

Kaya: Hadi kolay gelsin sana.

Doğu: Elli lira veririm.

Kaya: Boş senet de imzalasan olmaz.

Kaya: Uyuyacağım bugün amk, bütün hayatımı buna göre planladım.

"Kaya!"

Omzumun üstünden arkaya bakıp bahçedeki yüzlerin arasından sesin kaynağını aradım. Koşarak bana doğru yaklaşırken yüzü gereksiz bir sırıtmayla aydınlanmıştı. Tekrar önüme dönüp yürümeye devam ettim. Enerjimin son kırıntılarını Doğu'yla uğraşırken kullanmak yerine eve gitmek için harcamayı düşünüyordum.

İki el omzuma tutundu ve aynı saniye içinde vücuduma yüklenen ağırlıkla küfür ettim. Doğu omuzlarımın üstünde bir iki saniye kalıp tekrar ayaklarının üzerine indi.

"Naber?"

Ağırlığını taşıyan noktalar zonkladığı için boyun açma hareketleri yaparken "Olmaz." dedim. Çünkü bu cana yakın tavrının hayra alamet olmadığını çok iyi biliyordum.

"Şerefsizlik yapma oğlum ya. Kırk yılın başı bir şey rica ettik."

"Sözelci miydin sen?"

"Evet de ne alaka?"

"Kırk yıl sizde kaç güne tekabül ediyordu?"

Yumruğu omzuma indiğinde bir iki adım sendeledim ama geniş gülümsemem varlığını sürdürüyordu.

"Senin bana işin düşer am kafalı. O zaman yuttururum bu lafları."

Geçiştirmek için başımı sallayıp yürümeye devam ettim. Hala arkamdan söyleniyordu ama ne söylediğine odaklanmadım çünkü dikkatim cebimde çalan telefona yönelmişti.

Annemin aradığını görünce bekletmeden açıp telefonu kulağıma dayadım.

"Efendim anne?"

"Baban çıkmış."

Dünya ayaklarımın altında dönüyordu. Gerginlikten gözümün önünde siyah noktalar belirirken gözlerimi sıkıca yumup sakinleşmek için derin bir nefes aldım.

"Abim evde mi?"

"Yanımda. Biz teyzenlere geçiyoruz. Sen de oraya gel demek için aradım."

"Sinirli mi babam?"

Bazı sorular cevabıyla birlikte doğuyordu ama yine de sormadan edememiştim.

"Sinirli."

"Mecbur döneceğiz eve. Teyzemlerde kalsak ne olacak?"

Telefonun diğer ucunda sıkıntılı bir nefes alıp verdiğini duydum. Sanki o nefes benim ciğerlerime dolmuştu, göğsüm cayır cayır yanıyordu.

"Baban siniri geçince çağırır herhalde."

"Tamam."

Başka bir şey söylemeden aramayı sonlandırıp telefonu cebime tıktım. Doğu'nun hala yanımda dikildiğini fark ettiğimde derin bir nefes alıp güldüm.

"Bu gece ben giderim işe."

Yorgunluktan herkesi çift görüyor olmama rağmen başka seçeneğim yoktu. Çünkü teyzemin evine gidip o ezici bakışlara maruz kalmaktansa yorgunluktan geberip gitmeyi tercih ederdim.

"Ne oldu?"

Soruyu duymazdan gelerek yürümeye başladım.

"Bir şey olmadı. Sen gitme işte, ben giderim."

Adımlarını hızlandırıp bana yetiştiğinde "Baban mı bir şey yaptı yine?" diye sordu. Konuşmadan yürümeye devam ettim. Tırnağım kadar güvenmediğim bir adama aile sorunlarımı açacak değildim.

Çoktan bir sürü şeye dahil olduğunu fark ettiğimde ise göğsüm buz gibi bir havayla zonkladı. Güvenmiyordum ama buna rağmen hakkımda bir sürü şey biliyordu. Aramızdaki ilişkinin mantıklı tek bir tarafı yoktu.

Hiç çaba sarf etmeden dudaklarımdan dökülen kelimeleri engellemek için uğraşmadım. Bir şekilde, her şey doğal seyrinde gibiydi.

"Babam çıkmış. E hepimize sinirli haliyle."

"Annene mi bir şey yapmış yine?"

"Bir süre anneme dokunmayı göze alamaz, malum yeni çıktı."

"E ne yaptı o zaman?"

"Evden atmış. Teyzemlerde kalacakmışız. Annem onu söylemek için aramış."

Benim sakince sarf ettiğim her cümle onun bir iki saniye duraksayıp geride kalmasına neden oluyordu. Aradaki mesafeyi kapattığında birlikte bahçeden çıkıp durağa doğru yürümeye devam ettik.

"Şaşırmadığına göre sürekli olan şeyler?"

"Oluyor böyle arada. Neyse ben direkt mekana geçeceğim. Sonra görüşürüz."

Durağa girip banka oturduğumda yürümeye devam etmek yerine peşimden gelip yanıma yerleşti. Bakışlarını yüzümden çekmediği için sonunda duyarsız tavrımı bir kenara bırakıp "Ne?" diye çıkıştım.

Tabiiki ona gösterdiğim kadar duyarsız değildim. Sadece, kendisinden başka hiçbir şeyi umursamayan bir adama içimi açmak istemiyordum.

Benim bilmediğim bir sırrı biliyormuş gibi sakin bir tavırla yüzüme bakmaya devam etti. Ayağa kalkıp ellerini ceplerine sokarken kısık sesle "Gel hadi." dediğini duydum.

"Nereye?"

"Bizde kalırsın bu gece."

Yedi ceddime küfür etmiş gibi ters bir ifadeyle yüzüne bakakaldım.

"Hadi kalk."

"Saçmalama."

"Teyzenin evine gitmek istemediğin için mekana gidiyorsun. Yanlış mıyım?"

Sıkıntılı bir nefes aldım. Yanlış olduğunu söylemek istesem de ağzım o kelimeleri kullanmayı reddediyordu. Kahverengilerini yüzümden ayırmadan cevap vermemi bekliyordu. Sessizlik uzayıp giderken kalın dudaklarının arasından soluğunu salıp göğsünü yeni bir solukla şişirdi.

"Dün gece yaptığım şerefsizliğe karşılık olarak düşün."

"Onun için sigara aldın ya zaten?"

"Yarısını beraber içtik. O sayılmaz."

Sonunda direnmeyi bırakıp ayağa kalktım. Son zamanlarda denize düşüp yılana sarılmak gibi bir hobim edinmiştim.

___

sınır hattıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin