Sabah saat 5 olmuş ben hala oturduğum yatakta dizlerimi karnıma çekip öne doğru gidip geliyordum kafamı çevirip Savaş'a baktığımda huzurlu uyuyuşuna iç çektim.
Bu yaptığımdan dolayı biliyorum ki beni asla affetmicekti ama yapmak zorundaydım beni anlamasını beklemiyordum. Kimsenin anlamasını beklemiyordum ki onlar benim neler yaşadığımı bilemezdi onlar artık eski Serra yı bir daha bulamazlardı.Ayağa kalkıp üzerimi değiştirirken ses çıkarmamak için büyük çaba sarfediyordum, uyanırsa biliyorum ki engel olurdu.
Yavaş adımlarla banyoya girip hızla giyinip kendimi evden dışarı atmıştım.
Arabama atlatıp boş sokaklarda hızla sürerken biran önce bu iş den de kurtulup yok olmak istiyordum. Ama önce vedalaşmam gereken başka biri vardı...
Gelmem gereken yere gelince hızla arabayı park edip koşar adımlarla mezarlığa girince ezbere bildiğim yolları aşmış ve can dostuma gelmiştim... Baktım önce dolu dolu gözlerle baktım daha sonra dizlerimin üstüne çöküp avazım çıktığı kadar bağırıp ağlamaya başladım."Kalk ordan kalk, kalk , kalkmak zorundasın... sen değil orayı ben hakediyorum Betül kalk diyorum sana kalk.
Bunu derken tırnaklarımla toprağı eşiyordum, haksızlıktı bu benim olmam gereken yerde o vardı, babamın cezasını onun çekmesi haksızlıktı."Neden yaa neden yaptın bunu... neden bu ateşin içine attın beni bıraksaydın ben ölseydim.
Değilim deseydin ben Betül'üm deseydin neden neden yaa ben nasıl gülücem şimdi.
Betül kalk lütfen bakamıyorum babanın yüzüne, bakamıyorum işte abinin yüzüne.
Olmuyor diyip hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştım.
Başımı toprağına yaslayıp içim dışım çıkana kadar ağladım...
Bu çok fazlaydı benim kaldırabileceğim bişey değildi. Bu kimsenin kaldıra bileceği birşey değil di. Betül gidişiyle bu sefer beni bitirmişti..Daha sonra Betül den ayrılıp annemin mezarına geldiğimde sersem gibiydim , başım dönüyor yürürken tıpkı bir sarhoş gibi bi oraya bi buraya yürüyordum...
Annemin mezarın başına geldiğimde yere düşüp mezardaki anneme sarıldım."Anne ben geldim sana geldim veda etmek için geldim.
Biliyorum dünyada olsan bana bu yaptığım için çok kızardın ama olmuyor anne bu bebeği doğuramam artık mutlu olamam, anlıyor musun beni anlıyorsun dimi sen anlarsın annesin sen beni de anlıyor musun yada hissediyor musun beni ölmek istiyorum anne eğer burda kalırsam kendime zarar veririm ama gitmek istesemde bırakmazlar beni ancak...
Elimi karnıma koyup." Ancak bundan vazgeçersem bırakır peşimi , anne ben yapamadım hiç bişeyi beceremedim tek yapabildiğim herseye rahmen mutlu olmakken artık onuda yapamıyorum.. ben bunu hakettim anne ben bunu hakettim..2 saat sonra;
Hastaneye gelmiş randevu saatimi beklerken boş boş duvara bakıyordum.
Gelen geçenin bana tuhaf bakışlarını attığının farkındaydım ama arttık hiç bişeyi umursayacak dermanın kalmamıştı.
İnsanlar böyleydi işte yargılar kınar yada benim gibilerine acıncak halde bakarlardı..
Kisme çektiğim acının yükünü azda olsa omuzlarımdan alamazdı.Doktorla son yarım saattir aynı konuyu tartışmaktan usanmış.
"Bakın Serra hanım neredeyse ben aylık olmuş bebeğiniz ve gayet sağlıklı bir bebek aldırmanız doğru değil.
Bıkkınlıkla göz devirdim, Ama ben aldırmak istiyorum şimdi lütfen kararıma saygı duyun.
"Peki Savaş beyin haberi yada rızası var mı? Babası olarak en azından izni olduğuna dahil imza atmalı.
Öfkeyle baktım doktora." Eğer bu işi yapacaksanız yapın eğer yapmayacaksanız başka doktor bulurum.
Diyip tam kalktım ki
"Serra hanım bu bebek kadar sizin için de riskli bi daha anne olamaya bilirsiniz?İşte bunu beklemiyordum omuzlarım düşmüş öylece kendimi koltuğa bıraktığımda ne yapacagımı bilemez haldeydim.
Peki ya bir gün pişman olur muydum...
Annelik her kızın hayaliyken ben yapacagım seçimimle belkide bir daha anne olamayacaktım.
Elimi karnıma götürüp okşadım "özür dilerim ama bunu yapmaktan başka çarem yok.Başımı kaldırıp doktora kararlı bir şekilde baktım istiyorum benim kararım ve ben doğurmak istemiyorum dediğimde,
Doktor üzgün gözlerle bakıp çaresizce kabul etmişti.Sonrasında;
Bitkin bir halde çantamı koluma takıp hastaneden çıkmak için yavaş adımlar atıyordum. Ne yapacaktım şimdi nasıl veda edecektim onlara, nasıl gidecektim kafamda bi dünya soru varken dışarı adım atmıştım ki karşımda ki adamla adımlarım yavaşladı.
Savaş gözleri yaşlı bana öylece yaptın mı der gibi bakıyordu.. O gözlerde korku gördüğüme yemin edebilirim. Gözünden bir damla yaş akarken gözlerime baktı."Ya ya yaptın mı? Onu aldın mı benden. İçim cız etti bunu ona yaptığım için kendime olan nefretim asla bitmeyecekti.
Öyle zorlanmıştı ki sözler dilinden,
Perişan halde sorduğu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemedim.
Ama bunu yapmak zorundaydım kimsenin beni anlamayacağını biliyorum artık kimseye de derdimi anlatamazdım ben Serra Yılmaz 25 yaşında hayatın en acımasız yönüyle tanıştım.
Ve keşke doğmasaydım diyebiliyorum artık beni bu hale kimse değil canım dediğim babam getirmişti.
O sevdası işin birini katledip yaşamını sürmek istemesinin bedelini hiç suçu olmayan kardeşim bildiğim kız çekmişti şimdi ise ondan bana kalan büyük bir acı.
Başımı kaldırıp omuzlarımı dikleştirip gözümden akan yaşları silmiştim ve zorda olsa o sözler çıktı ağzımda..."Yaptım aldırdım onu sende bana ait artık hiç bir şey yok. İstemiyorum ne bu bebeği ne seni nede artık İstanbul'u ben hepinizden vazgeçiyorum.
Ve şimdi dizlerinin üstüne çöküp yıkılan bir adam vardı karşımda.
Bu benim eserimdi ,onu ben maf etmiştim....VE AŞK VARDI TIPKI MASALLARDA Kİ GİBİ... BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELİMİ BIRAKMA (DÜZENLENECEK)
RomanceBabası küçük yaşda ölmüş annesi hasta olan Serra' nın hayata sıkı sıkı sarılışı...bir aşk ne kadar acımasız olur.