Nefes alamadığımı hissettiğim için kendimi evimin bahçesine attım. Son zamanalarda tek yaptığım şey buydu zaten.
Son konuşmamızın üzerinden 20 gün geçmişti, Savaş ne aradı nede yazmıştı. Resmen adam kayıplara karışmıştı.
İç çekerek uzun bir off çektim. Onu aramamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Ama yok ne olursa olsun canımı acıttığı için ona karşı adım atmıcak bu sefer gururlu olacaktım.O kadar alışmıştıki sürekli arayan peşinden koşan kişi olmama o yüzden de hiç bir zaman tam adım atan olamamıştı. İç çekerek cebimdeki telefonumu çıkarıp eski resimlere dalıp gitmiştim. Nede güzeldi o günler ama şimdi bom boş kaldık. Bize düşen payda buydu işte uzaktan uzağa bakmak özleyince eski resimlere dalmak.
Başımı kaldırıp gökyüzüne hüzünle baktım..."Neredesin be her zerresine vurgun olduğum adam neden bana gelmiyorsun bu kadar mı büyük bana olan nefretin.Savaş zehirli bir elma gibiydi hem kendisine çekiyor hemde bi o kadar yasak. Tıpkı hazreti Adem'in izinsiz elmaya dokunduğu için sürgün edildiği gibi bende yavaş yavaş yüreginden sürgün ediliyordum. Ve biliyorum ki öyle bir zaman gelecek ben belkide ona bir daha gelemeyecek kadar uzaklaşacaktım.
Bahçe kapısının açılmasıyla başımı hızla oraya çevirmiştim. Gelen Henry'di hızla gözümden süzülen bir damla yaşı daha elimle silerek karşılamak için ayağa kalkmıştım.
Henry tereddütlü bir şekilde sürekli arkasına bakıyordu. Gidip boynuna sarıldım." Hoşgeldin beklemiyordun seni.Şaşkınca yüzüme bakıp." Gitmeden son kez toplanalım dedik diğerleride birazdan gelir.
Tebessümle baktım." Bu halin ne... gidiyorum diye mi?
"Hayır be kızım yani gidiyon diye üzgünüz ama yaa ilerde siyah bir araba vardı sanki içinde ki Savaş gibi geldi bana yada ne biliyim benzetmişte olabilirim çünkü baya oldu onu görmeyeli.
Kaşlarımı çatıp kapıya doğru ilerledim. Dışarı doğru cıktığımda hiç kimse yoktu. Üstelik bahsettiği o siyah araba bile.Omzuma Henry'nin dokunmasıyla yönümü ona doğru çevirdim. "Üzgünüm sanırım benzettim...
Üzgün mü asıl üzülen ben olmuştum. Tam bir aptalım onun burada olma ihtimali yokken nasılda umutlandım öyle." Sorun yok bir an olabilir mi diye düşündüm ama iyiyim hadi içeri geçelim. Dedim...
Yalan söylemiştim gayette kendimi berbat hissediyordum ve üstelik sürekli yalan söyleyerek tam bir pinokyo olmuştum son zamanlarda.
Kalktığım sandalyeye oturduğum da Henry de tam karşıma oturmuştu. Ona üzgün olduğumu belli etmemek için baya uğraş veriyordum.
En iyisi zihnimi dağıtmak için başka bir konu açmaktı..."Henry gidiyorum diye bana kızıyor musun?
Güldü acı bir gülüştü onu yarı yolda bırakmış gibi hissetmem normal mi? "Tabi ki kızgın yada kırgın değilim senin mutlu olmanı çok isterim.
Ellerimin üstüne ellerini koymasıyla içim ısınmıştı. Gözlerime bakarken gerçektende mutlu olmamı istediğini görebiliyordum.
"Ne biliyim sanki yarı yolda bırakmış gibiyim.Kahkaha attı." Çok da düşünme sen beni belki bi Türk kızına aşık olur gelir komsun olurum.
Tek kaşımı kaldırıp alayla baktım. "Sen ve birine aşık olmak buna inanmam işte.. aşka olan inancını hepimiz biliyoruz.
Güldü."belli olmaz Türk kızı bi bakmışsın aşk benim de kapımı çalmıştır.
Keşke dedim içimden keske aşk onada uğrasa çünkü Henry görüp görebileceğim en naif en kibar erkeklerden biri ve gerçekten sevdiği kadını çokça mutlu edebileceğinden emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELİMİ BIRAKMA (DÜZENLENECEK)
RomanceBabası küçük yaşda ölmüş annesi hasta olan Serra' nın hayata sıkı sıkı sarılışı...bir aşk ne kadar acımasız olur.