Merhaba Temas ailesi.
Satırlara geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapayım. Oy verip yorum yapmayı es geçmeyin. Büyüyüp kocaman bir aile olmamız için sizlerin desteğine ihtiyacım var.
Keyifli okumalar...
"Hiçbir kuvvet sizi benim hegemonyam altından çekip çıkaramayacak, yaşadığım müddetçe size huzur yok ve ben buna izin vermeyeceğim..."
Kırk beşli yaşlarındaki adamın ağzından fısıltıyla dökülen sözcükler sanki bir yemin gibiydi. Oysa onun elinin tuttuğu tabancadan çıkan kurşunlar genç kadının vücudunu delik deşik etmiş ve günlerce acı içinde inlemişti. Onlara verdiği acı neden son bulmuyordu? Neden kana susayan yüreğindeki matem küllenmiyordu? Neden hala onların huzurunu bozmak için yemin niteliğinde sözler sarf ediyordu?
Bu soruların cevapları havada asılı kalırken orta yaşların sınırını zorlayan adam, omzuna atılı ceketinin cebinden bir dal sigara çıkardı ve dudaklarının arasına kıstırdı, diğer elinde tuttuğu çakmağı ateşleyerek sigarasını yaktı. İçine çektiği zehri hiç gocunmadan saniyelerce ciğerlerini boğması için bekletti. Art arda çekti nefesleri tekrar tekrar içine çekerken hareketleri bir öncesinin aynısıydı. Garazının ciğerlerine olduğu alenen belliydi, çünkü yaşamak onun umurunda değil gibi görünüyordu. Belli ki hayatta kaybedecek bir şeyi kalmayanlar zümresindendi...
Onlar inadına hayata tutunmaya çabalarken adam, intikamın şarabını kana kana içmişti. Ölüm bir defaya mahsus yaşanırdı ama onun, kokuşmuş vicdanı defalarca ölümü tattırmak için ant içmişti çünkü acıdan çürümüş kalbi anca böyle yaşama bağlanıyordu. Gölgeleri olacak kendine yaşatılanı misliyle yaşatacaktı.Onlardan bağımsız olarak zaman ilerliyor İlkem'in dinletisi hız kesmeden devam ediyordu. Gün sonlanmak üzereydi ve anlatılması gereken daha çok şey vardı.
Ben anneme bu meseleyi çözeceğime dair söz vermiştim. O da bana güvenmiş olacak ki, önceki günlere nazaran biraz daha rahatlamış görünüyordu. Babamın işte olduğunu sandığımız bir gün annemle sırf değişiklik olsun diye semt pazarına alışverişe çıktık. Pazarları oldum olası çok severim ve bana hep eğlenceli gelmiştir. İkimiz de kendimizi pazarın hengâmesine öylesine kaptırmıştık ki, annemin birdenbire donuk gözlerle bir noktaya doğru baktığını gördüm...
Gayriihtiyari bende o yöne doğru bakmaya başladım. Gördüklerim beynimde şimşek olup çakarken zihnimde soru yağmuruna neden olmuştu. "Anne!" diye dürttüm.Annem "Hıh" diye iniltiye benzer bir ses çıkardı ve kendi kendine konuşur gibi: "İlkem, babanı gördün mü? Bak orada Emel ablanla birlikte," dedi.
Cidden biz bir rüyanın ortasında değildik öyle değil mi? İnsan an gelir hiçbir şeyi algılayamaz olur ya, algının sıfır noktası gibi bir şey? İşte ben şu an tam da o noktadaydım, yani sıfır noktasında. "Gördüm anne! Gel istersen bizde onların yanlarına gidelim," dedim ve annemin koluna girdim fakat annem kolunu hızla geri çekerek benim elimden kurtardı.
"Olmaz, ben gitmem," dedi bulanık bir ses tonuyla. Üstelik alışveriş işimizi büyük ölçüde yapıp bitirmiştik. Gerçeği konuşmak gerekirse annem haklıydı, bizim onların yanında ne işimiz vardı? Ben anlık bir dürtüyle boş bulunmuş olmalıydım. "Hadi kızım, biz onlara görünmeden eve gidelim."
En doğru davranış buydu galiba onları görmezden gelmek. İkimizde nereye bastığımızın farkına varmadan şuursuzca yürümeye başladık. Öyle hızlı yürüyorduk ki, annem elinde tuttuğu pazar arabası oraya buraya çarpıyordu ama bunu görmüyordu bile. Şu an annemin yerinde olmayı hiç istemezdim doğrusu. Canının yandığını sık sık nefes alışverişinden anlayabiliyordum. Sanki soluduğu nefesler ciğerlerine yetmiyor gibiydi.
Ben bir taraftan anneme yetişmeye çalışıyordum diğer taraftan da arada bir arkamı dönüp onlara bakıyordum. Samimiydiler... Neşeliydiler... Gülüşüyorlardı... Bu daha da canımı yakıyordu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SICAK TEMAS
Dla nastolatkówElleri bornozun kuşağına giderken bütün uzuvları titriyordu. Hala gözleri kapalıydı. Kuşağı çözdü bir omuz hareketiyle bornoz bedeninden kayarak ayakları dibine düştü. Her dokunuş ruhunda sarsılmalara neden oluyor, parmak uçları göğüs çevresinde da...