B-42-

459 20 0
                                    

Merhabalar...

Sondan bir önceki bölümdeyiz.

Keyifli okumalı diliyorum:)

Yazdan kalma bir kış gününü yaşarken kasabanın insanı Güneş, bütün ihtişamıyla yeryüzünü ısıtıyordu. Aldatıcı olurdu kış günü yazı yaşamak; tıpkı yalandan mutluluk yaşamakla eş değerdi. Çünkü mutluluk denilen olgu kimileri için pahalı bir aksesuardan ibaret olurken kimileri için ona ulaşmak meşakkatli bir yolu kat etmekten geçiyordu.

Onlar mutluluğa giden yolun henüz başındaydılar ve yaşına basmış küçük bir çocuk gibi ilk adımların atıyorlardı. Biliyorlardı yollarına dikenli çalıların çıkacağını ve o karaçalıların ayaklarını çizip kanatacağını.

Tedirgin bekleyiş devam ediyor ve genç adam, arada bir sol kolundaki saate bakarak sıkkın nefesler alıp veriyordu. "Hah geldiler işte!"

Meraklı bakışlar aynı yöne döndü. İlkem, meseleyi en ince detayına kadar bildiği için en çok merak ettiği şey, kayın-valide adayını yüz ifadesiydi. Adımlar atıldıkça mesafeler kısaldı ve sonunda aynı masanın etrafında buluştular.

Küçükler saygıdan büyüklerin elini öpmek isterken anne hanım içi bir şey almaz almaz tepeden bakıyordu Sude'ye. Açık ve seçik olarak tavır aldığının bir göstergesiydi bu. İşte amansız bir mücadele başlamıştı. Kadının tavırları en çokta İlkem Öğretmeni üzüyordu. Böyle olsun istemiyordu zira arkadaşının yüreği zaten yaralıydı.

Kendi gerçeğiyle yüzleşmek ve bunu kabullenmek yeterince canını yakmıştı zaten, şimdi bir de kaynana kaprisiyle uğraşmak onun hassas ruhunu hepten yaralayacaktı. Bütün bunları düşünürken yediği lokmalar boğazına diziliyordu.

Büyüklerin olduğu sofrada fazladan sohbete girilmedi. Hoş zaten sohbet etmek için değil tanışma amaçlı düzenlenmiş bir kahvaltıydı bu. Kaynananın bu evlilik işine gönülsüz olduğu üsten bakışından her şeye burun kıvırışından bariz bir şeklide belli olmuştu. Sırf oğlunu kırmamak için geldiğini anlamak hiç de zor değildi. Yolun sonu ta baştan belli olmuştu; kayın-valide tarafından istenmeyen bir gelin olacaktı Sude.

Kafalarda yüzlerce soru ve moral bozukluğuyla döndüler eve. Gelir gelmez de hiç konuşmadan ikisi de kendilerini yatak odasına attılar. Sude'nin donuk bakışları dakikalarca tavanı izledi. İlkem, arkadaşını teselli etmek istiyordu ama sözün bittiği yerdeydiler. Sude, yetişkin bir kadındı ve her yetişkin gibi istenmediğini anlayabilecek yetiye sahipti.

Kahvaltı sonrası eve dönmüşlerdi ama akşama kadar bir kez olsun aramamıştı Ömür. Gece de aramamıştı. Ertesi günün gündüzü olmuştu ama hala aramamıştı. Neler oluyordu ve neden aramıyordu? Üstelik ertesi gün pazar günüydü Sude'nin izni bittiği için gidecekti. İki genç kadın tedirgindi ve nedenini cidden merak ediyorlardı. Öyle ki birbirleriyle göz teması kurmaya bile çekinir olmuşlardı.

Cumartesiyi pazar bağlayan gece Zarife Hanım, uyumak için odasına çekilince iki genç kadında odalarına çekildiler. Sude, mutsuz ve üzgündü neredeyse ağzını bıçak açmıyordu. Buraya kadardı işte korktuğu başına gelmişti. İçinde filizlenen umutlar ateşe verilmiş cayır cayır yanıyordu. Bir kere aptallık kendisindeydi her şeyin güzel olabileceğine nasıl da inanmıştı. İş ciddiye binince canım dediğin bu kadar çabuk el mi oluyordu?

Bir açıklamayı hak ediyordu ne olursa olsun iki kelimelik bir açıklamayı hak ediyordu. Yatağına uzanıp arkadaşına sırtını dönmüştü çünkü gururu incinmişti ve ağladığını görmesini istemiyordu. Onun hıçkırıklarını duydukça canından can kopuyordu İlkem'in. Bu duruma daha fazla dayanamadı ve ani bir kararla yatağından kalktı. Yumuşak tüylü halının üzerine çıplak ayaklarıyla basarken ayağının altı gıdıklanıyordu ama aldırmadı.

SICAK TEMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin