Selam, biz geldik.
Uykusuz geçen bir sabaha daha uyandı üzüm karası gözleri. Yitik dünleri bir türlü yakasını bırakmıyor her gece karabasan olup üzerine çullanıyordu; dün gece de benzer şeyler yaşamıştı. Ancak ikiz kardeşi İlker, sayesinde bertaraf etmeyi başarabilmişti başına geleni.
Eğer son anda Suat başçavuştan 'evin çevresi temiz rahat olun' mesajı gelmeseydi; neredeyse annesine yakalanıyordu. Geceyi kazasız belasız atlatmışlardı ama yaşadığı olay onu çok yormuştu. Öyle ki; yatağa girdiğinde yüz kaslarının bile ağrıdığını hissetti.
Geceden kalma bedeni yataktan hiç çıkmak istemedi. Karşı duvarda asılı saate baktı. Saat. 8.30 gösteriyordu. Kalkmalıydı. Uyandıktan sonra tekrar uyursa başı ağrıyordu. Sırt üstü yatan bedenini isteksizce yatak başlığına doğru çekti, boşta kalan dirseklerini yastığa dayadı, birkaç dakika aynı pozisyonda kaldı. Gözlerinden uyku akıyordu. Başını yastığa koysa anında geri uyuyacaktı ama uykunun vahametine kapılmak istemiyordu. Bu kez kalkıp yatağın tam orta yerine bağdaş kurarak oturdu.
Başını sağ tarafa doğru çevirip gardırobun geniş ekran aynasından suretine baktı. Kara gözlerinin altı halkalanmış göz kapakları kızarıp şişmişti. Hep böyle olurdu, ne zaman uykusuz bir gece geçirse gözleri onu ele verirdi...
Elyaf dolgulu yorganı üzerinden attı kayarak yatağın kenarına geldi. Sütün gibi esmer tenli bacaklarını aşağıya doğru salık bıraktı. Ciğerlerinin havasız kaldığını hissedince derin bir nefes aldı. Usulca parmaklarının üzerine basarak yataktan indi. Geceliğinin yukarıya doğru sıyrılmış eteğini iki yanlarından tutup çekiştirerek açıkta kalan yerlerini kapattı. Bacakları kurşun gibi ağırdı. Bırakın yürümeyi adım atacak hali bile yoktu, dün gece resmen sinir harbi yaşamıştı; vücudunun hantallığı hep ondandı.
Terliklerini giymek istedi fakat göremedi. Etrafına bakındı. Zavallı terlikler sanki yatağın altına gizlenmiş gibi sesiz sedasız sahibini bekliyorlardı. 'Kimden korkup da oraya saklandınız bakalım siz?' derken gülümsedi. Sakince terlikleri ayağına giydi. Tam kapıya doğru yönelmişti ki dün gece düştü aklına.
Arkasını dönüp pencereye doğru baktı. İçinde karşı konulmaz bir dürtü vardı. Sanki gidip pencereden dışarıya baksa her düğüm kendiliğinden çözülecekmiş gibi hissetti. Ruhundaki baskın sese daha fazla karşı koyamadı. Küçük adımlar atarak pencere önüne kadar gelince durdu, geniş bir nefes aldı ve perdeyi yana doğru kaydırarak açtı. Perdeyi açarken dün geceki kadar korkmuyordu. Korkusuzluğunun sebebi muhtemelen gündüz saatleri olmasından kaynaklıydı.
Perdeyi açmasıyla yüzüne vuran kuvvetli ışık uykusuz gözlerini kamaştırdı. Aydınlığa alışması için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Elini dudaklarına bastırıp derin bir nefes alarak esnedi. Bugün hava bol güneşli ve pırıl pırıldı. Güneşin kızıl aydınlığı tepeleri yalayarak İlkem Öğretmenin odasına kadar yayılıyordu ama bu ferah aydınlık bile onun ruhunu aydınlatmaya yetmiyordu.
Ruhu karanlıktı ve hiçbir şeyin tadı tuzu yoktu. Sanki içinde yüz yılın yalnızlığı vardı. Geçer miydi bu yalnızlık? Yine ve yeniden güneş doğar mıydı kararmış dünyasına? Bilmiyordu. Kendi sorduğu sorulara kendisi dudak büktü. Pencere önünden ayrıldı ve ortak kullandıkları banyoya geçip elini yüzünü yıkadı. Tekrar odasına dönünce geceliğini çıkarıp yatağının üzerine gelişigüzel bıraktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SICAK TEMAS
Fiksi RemajaElleri bornozun kuşağına giderken bütün uzuvları titriyordu. Hala gözleri kapalıydı. Kuşağı çözdü bir omuz hareketiyle bornoz bedeninden kayarak ayakları dibine düştü. Her dokunuş ruhunda sarsılmalara neden oluyor, parmak uçları göğüs çevresinde da...