Sürpriz Gelişmeler B-12-

1K 59 311
                                    

Merhaba, can okurlar!

Nasılsınız?

Satırları okumaya başlamadan önce sizlere keyifli okumalar diliyorum...

İlkem, telefonuna gelen son mesajı kimin gönderdiğini bilmediğinden ister istemez merak duygusu ağır basıyordu. Mesajın peşlerine düşen adamdan olmadığı kesindi. İlk başlarda ondan geldiğini düşünüp çok korkmuştu; tehdit etmeyi bırakıp sapıklığa mı başladı, diye.
Gördü ki mesajı gönderen ile peşlerinden olan aynı kişi değildi, çünkü mesajı atan her kimse telefon numarası vardı. Tamam, rehberinde kayıtlı olmayan bir numaraydı ama peşindeki adam gibi numarasını gizleme gereği duymamıştı. Yoksa tanıdık biri miydi? İsmini kaydetmeyi unutmuş olabileceği bir yakını olabilir miydi? Bu tez her zaman ihtimaller dâhilindeydi fakat geri dönüş yapıp yapmamak arsındaki ince çizgide gidip geliyordu işte. Son zamanlarda az şeyler yaşamamıştı onun için olsa gerek çekinceleri vardı. Kendi içinde çok mücadele etti geri dönüş yapmak ve kim olduğunu öğrenmek adına ama sonunda sağduyusu galip geldi. Bilinmeyen ve rehberinde olmayan bir numaraya cevap yazmaktan vazgeçti.

Bu mesaj olayını da annesinden gizledi İlkem. Biliyordu bir şeyleri gizledikçe omzuna binen yük ağırlaşıyordu ama hasta bir kadının olmayan psikolojisini de iyiden iyiye bozmak istemiyordu.
Geçip giden her gün yeni bir güne gebeyken zaman hızla geçip gidiyordu. Kasaba, öğrenciler ve İlkem, yavaş yavaş birbirlerine alışıyorlardı. Onun tek sorunu çektiği uykusuzluktu. Bu sorunu da kitap okuyarak gidermeye çalışıyordu. Yine saatler gece yarısını çoktan vurmuştu ama İlkem, hala uyanıktı. Okuduğu romanın sayfaları arasında kaybolmuşken ani çalan telefon sesiyle irkildi bedeni. Bismillah, deyip işaret parmağıyla üst damağını kaldırdı. Okuduğu kitabın yaprağını kıvırıp kitabı kapattı. Şaşkınlıkla kimin aradığına bakmadan açma tuşuna dokundu ve telefonu kulağına götürdü. Bu saatlerde bir tek arayan olurdu o da kardeşi İlker. Nöbetçi olduğu geceler saatin kaç olduğuna bakmaz kız kardeşini arardı.

"Alo!" Sessizlik. "Alo kimsiniz?" Sessizlik. "Kardeşim konuşmayacaksan neden arıyorsun?" Cevap olarak sadece nefes alıp verme sesi ve pat diye yüzüne kapatılan telefon. Kimdi bu hem gecenin bir yarası arayıp hem de konuşmak istemeyen dengesiz sapık. Ne yani onun nefes alıp verişinden etkileneceğini sevgili falan olmayı mı isteyeceğini düşünüyordu; geri zekâlı, diye tısladı.

Uykusuzluğuna bir yenisi daha eklenirken elyaf dolgulu yorganı sinirle boğazına kadar çekti. Kara gözleri yuvasında fıldır-fıldır dönüyor kızgın bir boğa gibi burnundan soluyordu. Yarıda bıraktığı romanı tekrar eline aldı fakat zihni dağıldığı için okuma isteği yok olmuştu. Sayfaları rasgele çevirdi derin bir nefes alıp yanaklarını şişirerek geri verdi. Konuyu toparlamak için birkaç sayfa geriden okumaya başladı.
Okudukça boşalan zihni kendini yeniledi ve okuma isteği geri geldi. Kitaptan başını kaldırdığında ise tan yeri çoktan ağarmış alaca karanlık penceresinin camını yalıyordu. Kitabın kapağını kapatıp komodinin üzerine bıraktı. Yatağın içinde saatlerdir aynı pozisyonda kaldığı için beyni uykusuzluktan bedeni oturmaktan uyuşmuştu.
Yorganı usulca ayakuçlarına ittirip vücudunu yatağın kenarına doğru kaydırdı. Otuz yedi numara ayakları hemen yatağın önünde duran ev içi terliği bulup giydi. Niyeti önce pencere camını açıp odayı havalandırmaktı fakat adım atmaya başladığında darbe üstüne darbe yemiş bedenini melankoliye tutulmuş gibi hissetti. Öyle ki kollarını kaldıracak gücü yoktu.
Yavaş ve sakin adımlarla pencereye doğru yürüdü. Pencerenin önüne geldiğinde durdu ve pencerenin bir kanadını açtı. Ortalık sarı turuncu renklerin birbirine karıştığı kızıllığa bürünmüş, gökkuşağını andıran renkler gözlere muazzam bir şölen sunuyordu.
Bu kızılın vurgun tonu İlkem'i uykusuz gecenin sabahından alıp uzak diyarların bin bir gece masallarına taşımış ve beraberinde beynindeki olumsuzlukları silip süpürmüştü. Yerine ise yeşersin diye sevinç tohumları ekmişti.
Seher vaktinin kirlenmemiş bakir havasını bir solukta içine çekti; körelmiş beyninin kıvrımlı odacıklarına oksijen gitsin diye. Sonra sorular sordu kendi kendine. Sahi her yeni gün yeni doğan güneşle birlikte yeni bir umudu beraberinde getir miydi? Her umut içine düştüğü çukurdan çıkmaya ipten bir merdiven uzatır mıydı? Kollarını iki yanlara doğru açıp bekliyorum, dedi bekliyorum. Bir kez daha derinden bir nefes alarak seher vaktinin bakir havasını içine çekmişti.

SICAK TEMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin