Kalp Kırığı B-20-

726 29 53
                                    

Selaaam!
Romantik bir bölümle biz geldik.
Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Etkileşim için bu gerekli.

Aşk her şeyi affeder mi? Özledim deyince özlem geçer mi? Ceketini omzuna atıp çekip gidenler pişman olup geri döner mi? Ne aşk her şeyi affeder ne de özledim deyince özlem geçer. Ceketini omzuna atıp canı isteyince çekip gidenler canı istedi diye geri dönseler bile kaç yazar. Giden gittiğiyle kalan acı çektiğiyle kalır. Kalp kırılmıştır bir kere; cam parçası değil ki yapıştırınca eski halini alsın. Kırılan camdan bir vazo bile asla eski haline geri dönmez ve eskisi gibi aynı işlevi görmez.

Gördükleri genç kadının ruhunu derin çukurlara iterken şaşkın gözleri afallayarak hala aynı yere bakıyordu; açılış için gelen beyaz güllelerle bezeli o çelenkte Arif Saka mı yazıyordu? İsim benzerliği falan olamazdı; öyle değil mi? Yani eski kocası arkadaşlarının açılışına çelenk mi yaptırıp göndermişti. Üstelik genç kadının arkadaşlarıyla onun hiçbir bağı yoktu ki, ne alakaydı…

Geçmişin hayali çalınca kapısını içten içe hayıflandı. Beni terk edip giderken çorak bedenimi dertten derde salan sevdam, senin benim hayatımda tekrardan ne işin var?
Genç kadın, çelenkteki isimden etkilenip kendi içinde kendisiyle cebelleşirken başka bir suret düştü görüş alanına. Ömür ve Rüzgâr ikilisinin yanında duran takım elbiseli arkası dönük adam da kimdi? Hayır, sandığı şahıs olamazdı. Bu mümkün değildi. Onun yüzünü görmek istemiyordu.

Olumsuzluklar sağanağının altında ıslanırken kadının ruhu, takım elbiseli adam ona doğru geliyordu. Bakışları saklanıp yok olmak ister gibi kendine yer aradı, çünkü şu an görünmez olmak istiyordu. Eski günlerin anaforuna yakalanmış ruhu, onu gördükçe çırpınıyor, çırpındıkça daha çok dibe doğru çekiliyordu.
Eski kocası Arif Saka, şimdi tam karşısına geçmiş genç kadının gözlerinin içine, içine bakıyordu. Bakışlarında bin bir özlem yüklüydü. Elini uzatıp “Merhaba İlkem!” dedi.

Genç kadının, âdeti değildi kendisine uzanan eli boş çevirmek. Sırf bu yüzden, hiç kimseye hayır diyemediği için her defasında yenilgiye düşüyordu ama bir gün mutlaka hayır demeyi öğrenecekti. İstemsizce “Merhaba!” derken gözlerini gözlerinden kaçırdı. Yeniden o bakışların esiri olmak istemiyordu ve bu onu korkutuyordu.

“İlkem Hanım, arkadaşınızı benimle tanıştırmayacak mısın?” dedi Sude’yi ima ederek.
Ne olursa olsun onu yanlarından uzaklaştırmak istiyordu. Onunla aynı kareye gelmek demek tekrar tekrar canının yanması demekti. Elinden geleni yapacaktı. Oval hatlı yüzüne mümkün olduğunca ciddiyet yükledi, kaşları çatılırken bakışlarında asabiyet vardı. “Neden? Onu da kırıp bin parçaya bölesin diye mi?” 

Elindeki cam bardağı nasıl bir hırsla sıktığı parmak boğumlarının beyazlamaya başladığından belli oluyordu; aralarında bir adımlık mesafe vardı onu da çoktan kapatmıştı. “Neden böyle konuşuyorsun İlkem? Ben öyle biri miyim? Gören görmeyen de beni sapık falan zannedecek,” dedi kulağına doğru eğilerek.

İlkem, yaptığının farkında olmadan ani bir refleksle kendini geri çekip, “Uzak dur benden. Hemen çık git buradan. Seni istemediğimi anlamıyor musun?”

İlkem’in ani serzenişleri karşısında Arif’in nutku tutulmuştu. Elindeki bardağı o kadar fazla sıkmıştı ki bardak elinde patlamıştı. Cam parçaları ayakları dibine dağılırken bazıları etine saplanmıştı. Bardağı sıktığı elinden şıpır şıpır kan damlıyordu ama gözlerine yerleşen kızartı akan kandan daha kırmızıydı.
İki donuk bedenin sadece gözleri konuşuyordu. Biri geçmişin hesabını sorarken diğeri af diliyordu.

SICAK TEMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin