Künye B-16-

840 45 263
                                        

Uykusuz bir gece daha damgasını vurmuştu yaşamına. Sabaha karşı ancak uykuya dalabilmişti genç kadın. Üstelik zifiri karanlıklar uykusunu böldükçe sabah uyandığında sersem sepelek yaşıyordu o gecenin gündüzünü. Üzerindeki sersemliği atmak için sürekli kahve içmek zorunda kalıyordu. İyi de bu nereye kadar böyle devam edecekti. Hayatındaki sorunları bir an önce çözmesi gerekiyordu ama nasıl? Nasıllar kapısını çaldıkça kafa karışıklığı yaşıyor çözüm aradıkça daha çok dibe çekiliyordu.

İkiz kardeşi İlker, yeni bir sorundan daha bahsetmişti. Babama bir künye ve mektup göndermişler. Künye ve mektup hakkında ne kadar soru sorduysa da İlker'den bir bilgi edinememişti. 'Ben araştırıyorum. Sen sadece temkinli ol demişti.'
Oflayarak yatağından kalktı. Kalkıp giyinmesi ve derse yetişmesi gerekiyordu. Her şeyden önce odasından çıkması gerekiyordu. Oflayarak saçlarını karıştırdı. Saçlarını karıştırınca daha çok kabardı. Sol eliyle kapı kulpuna uzandı sağ eliyle duvara tutundu. Uyku sersemi olduğu için henüz vücut dengesini sağlayamıyordu. Kapıyı açıp koridora çıktığında derin bir soluk aldı ve hohlayarak geri bıraktı. Bir tanecik annesi yine erkenden kalkmış mis gibi kokular sarmıştı evin içini.
İçinden anne gibisi yok diye geçirdikten sonra gelip mutfak kapısına dayandı. Saniyelik zaman dilimine denk gelecek süre içinde annesini izlerken, "Günaydın Zarife'ciğim kolay gelsin." dedi.

Yaptığı işten başını kaldırmadan kızına cevap veren kadın, "Günaydın kızım!" dedi.

Sabah kalktığında annesinin sesini duymak bile genç kadının yüzünün gülmesini sağlıyordu. Ona bir şey olursa nasıl yaşardı bilmiyordu. Kapının tahtasına vurdu üç kere. Allah, uzun ömür versin diye fısıldadı içten içe. Kızının hala kapı önünde dikildiğini gören anne hanım, "Hadi kızım elini çabuk tut yoksa derse geç kalacaksın."

"Tamam, canımın içi, hemen azarlama gidiyorum işte." Mutfak kapısından ayrılır ayrılmaz zaten alışık olduğundan kısa süre içinde hazırlanıp mutfağa tekrar geldi. Bugün dünün aksine kendini iyi hissetmek istiyordu. Morali bozuktu. Bozulan moralini yine ancak kendisi düzeltebilirdi. Bazen küçücük bir dokunuş kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabilirdi. Mesela; dudağınıza sürdüğünüz bir ruj, yanağınıza sürdüğünüz allık veya yeni bir kıyafet olabilir bu. Kişiye göre tercih değişmekle birlikte.

İlkem de bugün yeni aldığı fakat hiç giymediği baharlık bir elbise giymeyi tercih etmişti. Krep kumaştan dikilmiş vişneçürüğü rengine sahip elbise bele tam olarak oturuyordu. Elbisenin kloş kesim eteği hemen diz altında bitiyordu. Beline taktığı ince kemer zarafetini ortaya çıkarmış, güzelliğine güzellik katmıştı. Elbisenin rengine uygun hafif bir ruj sürmüş fazla da abartılı bir makyaj yapmamıştı. Her şeyin orta kararı iyiydi.

Okulun lojmanında yaşıyor olmak her açıdan avantajlıydı. Geç kalkmasına rağmen hem istediği gibi giyinmiş hem de rahat rahat kahvaltısını yapmıştı. Evden ayrılıp okulun bahçesine çıktığında kendisini daha iyi hissetti. Sınıflara girmek için okul binasının önünde sıraya giren öğrencilerin yanına varınca biraz soluklandı. Kendisi gibi diğer öğretmenler de birer ikişer gelmeye başlamışlardı.

Bekâr bir öğretmen arkadaşı vardı hani geçen gün 'telefonunuz çalıyor bakmayacak mısınız?' diye soran. Esasında fena insan sayılmazdı. Hem boylu poslu yakışıklıydı fakat başında onca dert varken İlkem'in ilgisini çekmiyordu. "Günaydın hocam!"

İlkem, başını yana doğru hafifçe yatırırken dudaklarını içe doğru kıvırdı ve kenarına bir gülücük astı, "Teşekkür ederim. Size de günaydın hocam!" derken.

Genç adamın her hareketinden onunla yakınlık kurmaya çalıştığı belli oluyordu ama İlkem ciddi duruşunu hiç bozmamıştı. Üstelik ders zili de çalmaya başlamıştı. Öğrenciler sınıf olarak sırayla okul binasının kapısından içeriye geçmeye başladılar. Bunu fırsat bilen İlkem’de kendi öğrencilerinin peşinden sınıfına geçmişti.

SICAK TEMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin