Merhaba, Temas ailesi.
Uzun bir aradan sonra yine beraberiz. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur.
Keyifli okumalar dilerim .
Oy verim yorum yapmayı unutmayın, lütfen...
“Yine bir çatışma yine yitip giden üç can. Evet, yine üç şehidimiz var ve bizlerin yüreği kan ağlıyor.” Spiker konuşurken şehit olanların isimleri alt yazı olarak geçmeye başlamış sonrasında resimleri görselimize düşmüştü. Babam İbrahim Ateş’in yüzü renkten renge girdiğinde elindeki kumandayı rastgele fırlatıp atmıştı. Tekrar avuç içleriyle gözlerindeki yaşları silerken, “Ben gidiyorum!” dedi. Babam ‘ben gidiyorum’ derken bir taraftan da ayağa kalkmaya çabalıyordu. Tükenişi yaşayan vücudu iki büklümdü, ayağa kalkmak için ellerini dizlerine bastırmak zorunda kalmıştı. Belli ki babamın ayağa kalkacak mecali kalmamıştı.
Şehit olanlar babamın silah arkadaşlarıydı. Özellikle şehit olanlardan Ali amcam en yakın aile dostlarımızdan biriydi, biz onlarla ailecek görüşüyorduk. Hatta aynı şehirde ve aynı mahallede yaşıyorduk.
“Yapma ya?” Ömür’ün titrek dudakları içe doğru kıvrılırken başını olumsuz anlamında sağa sola sallamıştı.
“Yine ölüm yine gözyaşı…” Sude, hissettiği acıyı kelimelere döküp dışa vurmaya çalışırken eliyle ağzını kapatmıştı. “Ne kadar acı bir olay, gerçekten bu tür haberleri her duyduğumda canım yanıyor.” dedi.Zarife Hanım, hiçbir tepki belirtisi vermezken gözleri boşlukta salınıyordu. Belli ki kızı anlattıkça yaraları deşiliyor, yaraları deşildikçe canı yanıyordu. Kızının da olay bütünlüğünü bozmadan anlatması gerekiyordu. Orasından burasından kırparak anlattığında geçmişiyle tam manasıyla bir yüzleşme sağlayamayacaktı; kadın bunu biliyordu. Yarım yamalak yüzleştiği takdirde acıları onu daima güçsüz kılacak her acı kendini tekrar edecek hep yenilen kızı ve kendisi olacaktı. Kızının yılgın ruhu acılarıyla ve kendi içindeki karanlığıyla yüzleşmeliydi. Biliyordu ki yüzleştikçe güçlenecek, güçlendikçe kendisini daha iyi hissedecekti.
Genç öğretmen, suskunluğu yaşayan annesinin üzerinden bakışlarını usulca çekti gözleri bir defaya mahsus kapanıp açıldı. Kendi içinde yaşadığı hezeyanları elinin tersiyle bir tarafa itti, şimdi anlatamaya devam edebilirdi. Sözcüklere yön verirken tekrar annesinin ruh halini kontrol etti.
Babam, şuursuzca gitmek istediğini söylerken annem yana yakıla arkadaşı Emel abla için üzüntüsünü dile getiriyordu. Eşim Arif, babamın ayakta duramayacak halini gördüğünde hemen koşup koluna girmişti. Bu arada babam kendi kendine sayıklar gibi konuşuyordu. ‘Gitmem gerek, gitmem gerek!’ diye.'Nereye gideceksin baba? Bu saatte gidip ne yapabilirsin ki?' Anın şokuyla düşünce yetimi kaybetmiş şuursuzca sorular sorduğumun farkındaydım ama düşüncelerime bir türlü yön veremiyordum. Evimiz çoktan matem havasına bürünmüştü. Babam ise ne yapacağını bilmez bir halde salonun içinde dört dönüyordu. Biliyordum evin ona dar geldiğini. Kolay değildi en yakın silah arkadaşını ve dostunu kaybetmek. Arif, babamın hâletiruhiyesini gördüğünde, “Baba istersen seni biraz dışarıya çıkarayım açık hava iyi gelir.” dedi.
Göz kapaklarımı kapatıp açarak Arif’e onay verdim. Babam, kendine çeki düzen verir gibi yaptı. “Merak etmeyin ben iyiyim! Arif oğlum, sen beni alaya bırak. Hadi sizlerde hazırlanın da Arif, geçerken Emel Hanım’a bıraksın. Evleri zaten yolumuzun üzeri.” dedi.
Babamın talimatlarından sonra evin içerisi sessizliğe gömülmüştü. Ölümün soğuk nefesi her birimizin hücrelerine ayrı ayrı nüfuz ediyordu. Bir ölüm bu kadar derinden etkiler miydi nefesleri? Evet, etkilerdi… Hem de insanı nefessiz bırakacak kadar çok etkilerdi. İşte bizler nefeslerimizi tutmuş adeta nefes alıp vermeyi unutmuştuk.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SICAK TEMAS
Roman pour AdolescentsElleri bornozun kuşağına giderken bütün uzuvları titriyordu. Hala gözleri kapalıydı. Kuşağı çözdü bir omuz hareketiyle bornoz bedeninden kayarak ayakları dibine düştü. Her dokunuş ruhunda sarsılmalara neden oluyor, parmak uçları göğüs çevresinde da...